Sadece milliyetçilerin başbakan çıkaramadığı ülke!
Çok garip değil mi, ülkenin en köklü siyasî hareketlerinden birisi olmasına rağmen sadece milliyetçiler bir başbakan çıkaramadı Türkiye’de...
Sağın her türlüsü iktidar çıkardı... Merkezi, liberali, dindarı, gevşeği, namuslusu, namussuzu... İktidarlar yıpranıp, bir diğeri sıraya geçerken, milliyetçiler araya girip hiçbir zaman yürütmenin başına oturamadılar... Tam “Bu sefer sıra bizde” heyecanı milliyetçileri sararken, her seçim akşamında bir başkasının iktidarına şahit oldular...
Bir kere fırsat geçti ellerine... 1999’da yüzde 18’le bile başbakan çıkarabilecek bir Meclis aritmetiği doğmuştu... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Tansu Çiller ve Recai Kutan dinlensin” diyerek, bu kapıyı net bir şekilde kapatmış, DSP’li koalisyonun büyük ortağı olmayı tercih etmişti...
Ondan sonra bir daha bu imkân milliyetçi hareketin eline geçmedi... Liberallerin kaç kere başbakanlık çıkardığını saymaya gerek yok... 80 darbesinden sonra CHP’yle bağlarını tamamen koparan ve bir daha iktidar şansı tanınmayan Bülent Ecevit bile 70’inden sonra başbakan oldu...
Bir zamanlar siyasetin en ‘itilmişler’inden sayılan Milli Görüşçüler, Erbakan, Gül ve Erdoğan ve Davutoğlu’lu net bir şekilde dört başbakan çıkardılar...
Terör örgütü PKK dahi kurallarını kendisinin koyduğu, ülkeyi yönetenlere kabul ettirdiği, müesseseleri olan yerel iktidar sahibi oldu... Dünyada esamisi okunmayan radikal sol bile PKK’nın eteğine tutunarak o yerel iktidarlardan dayanak noktası üretti...
* * *
Ne yazık ki, siyasî kronolojimiz sadece milliyetçilerin iktidarını yazmıyor... Üstelik 20. yüzyılın son çeyreğini “Önümüzdeki asır Türk asrı olacak” sloganlarıyla tamamlayan milliyetçilerin iktidarını!.. Ölümüne verdiği büyük mücadelede haklı çıkan ve haklılığı tarih önünde tescillenmiş milliyetçilerin iktidarını!..
Sebepleri tartışılabilir ama sonucu tartışılamayacak kadar açık bir gerçek bu... Bu ülkede her akım çıkardı, sadece milliyetçiler başbakan çıkaramadı... İşin belki daha trajik tarafı, görünür vâdede çok kuvvetli bir ihtimal de yok...
İddiasızlık, farkında olarak veya olmayarak öylesine benimsenmiş ki, seçimden seçime küçük kıpırdanmalar bile teselli çıkarmaya yetebiliyor!.. ‘Sebep’sorgulamak yerine, seçim sonuçları önceki seçimlerden en uygun olanla mukayese edilip, gelişmenin delili olarak sunulabiliyor!..
Milliyetçi hareketin -sandık anlamında- kendisini diğer siyasî hareketlerle mukayese etmek ve buradan başarı veya başarısızlık değerlendirmesi çıkarmak yerine rahmetli Alparslan Türkeş’in son aldığı oyla mukayeseye girişerek kendisini ‘başarılı’ sayması çok yaygın bir savunma mekanizması...
Öyle ya Türkeş en fazla yüzde 8.5 almıştı... Ondan sonra yüzde 18’ler görüldüğüne göre milliyetçi hareketin sonraki yöneticileri daha başarılıdır!.. Ülkenin şartları çok değişmiş, darbe etkisi iyice ortadan kalkmış, memleket bölünme aşamasına gelmiş, bütün bunlar göz ardı edilerek değerlendirme yapılırsa, gerçekten milliyetçi hareketin bugünü dünün önündedir sayısal anlamda!..
Oysa şu soruyu sormak lâzım değil miydi: Bugün milliyetçi hareket neyi geçerse başarılı sayılmalıydı; 95’teki veya herhangi bir seçimdeki kendi sonuçlarını mı, oy pusulasındaki rakiplerini mi?
* * *
Bu yazıyı aklıma getiren Tayland’daki Uygur Türklerinin Çin’e iade görüntüleriydi... Türkiye’de şu anda iktidar ‘gerçekten’ milliyetçi bir başbakanın elinde olsaydı, bir yıldır Tayland’da bulunan soydaşlarımız çoktan Türkiye’ye getirilmiş olmaz mıydı? Kafalarına çuval geçirilmiş hâlde şimdi acı sona yollanan Uygurların akıbetinde bizim de parmak izimizin olması insanın canını fazlasıyla acıtıyor...
Milliyetçilerin iktidarı bütün bunlar için çok önemliydi ama bu önem şu acı gerçeği değiştirmiyor... Liberaller, sağın her türlüsü, merkez solcular, Milli Görüşçüler bu ülkede defalarca başbakan çıkardılar, en ağır bedelleri ödeyen milliyetçiler bir kere bile çıkaramadılar...
‘Parti içi iktidarı elde tutma’yı ’ülke içi iktidara sahip olmak’tan daha önemli gördükleri sürece de asla çıkaramayacaklar!..