SADAT'ın misyonu ve vizyonu!
SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi ve Adnan Tanrıverdi adına gönderilen açıklamaya dün bu sütunda yer vermiştim.
Esasen, yazımda SADAT ve Tanrıverdi ile ilgili sözler, Gaziantep milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ'a aitti. Dolayısıyla muhatapları öncelikle Ümit Özdağ olmalıydı.
SADAT, yazım için "baştan aşağı iftira" dedi ama gönderdikleri açıklama, Özdağ'ın iddialarını teorik düzeyde doğrulayan bir "itiraf" niteliğindeydi.
***
Zira açıklamada, "SADAT A.Ş.'nin misyonu, uluslararası alanda Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmayı ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır." deniliyordu.
Yine açıklamada "SADAT A.Ş.'nin vizyonu, hizmet verdiği ülkelere yönelik, jeopolitik durumuna uygun, tehdit değerlendirmeleri yaparak, bu değerlendirmelere uygun, ülke savunmasının ve iç güvenliğinin temini için en etkin ve modern ihtiyaçları karşılayacak şekilde Silahlı Kuvvetlerinin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonunu sağlamaktır." ifadeleri vardı.
***
Tam bu satırları yazarken denk geldi. Ulusal Kanal'da konuşan emekli general Beyazıt Karataş, SADAT başkanının Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini kendi yetkisi sanmaması gerektiğini söylüyor ve yaptıkları işlerin yargılanmalarına yol açacağı uyarısında bulunuyordu.
SADAT'ın açıkladığı "misyon" ve "vizyon"un gereği olan yetkiler, Cumhurbaşkanı'nda hatta TBMM'de bile yoktur!
Ümit Özdağ SADAT ile ilgili açıklamasında işte bu "misyon" doğrultusunda İslam ülkelerinde girişilen uygulamaları eleştiriyordu.
Bu tür işler, sadece şirketin değil, başdanışmanı dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın şahsında büyük bir tuzağa düşürülmek istenen Türkiye'nin de başının derde girmesine sebep olmaz mı?
***
Açıklamada bu tür işlerin yasa dışı olmadığı belirtiliyor. Anayasa'da TSK'ya bile tanınmayan yetkiler, hangi yasayla özel güvenlik şirketlerine tanınabilir?
Açıklamada, "Adnan Tanrıverdi'nin şeref ve haysiyetini zedeleyici, yalan, yanlış, hakaretlerle dolu, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan gerçek dışı haber yapılmıştır." deniliyor. Oysa yazıda Tanrıverdi'nin eyalet sistemini öngören ifadelerine yönelik, Ümit Özdağ'ın birkaç kelimelik hatırlatması vardı. Bu hatırlatmada hakaret veya kişilik haklarını ihlâl yoktur.
---
Osmanlı Ocakları'nın muhatabı Hollanda'dır!
---
29 Temmuz'da yayınlanan "Erdoğan ve Putin'in yeni yöntemleri" başlıklı yazımda adı geçen Osmanlı Ocakları, kendi İnternet sayfaları üzerinden tepki gösterdi. Yazımda belirttiğim gibi "hükümet yanlısı paramiliter örgüt" yakıştırması bana değil Hollanda Milli Güvenlik ve Terörle Mücadele Koordinatörlüğü'ne aittir ve bu gerekçeyle derneğin Hollanda'daki bir faaliyetine izin verilmemiştir. Osmanlı Ocakları, iddiaları "iftira" olarak görüyorsa, konu ile ilgili haberleri yayınlayan dünya medyası temsilcilerini de davet ederek bir açıklama yapmalıydı.
***
Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Kemal Eren, "Bu ........ yazara münferit tepki verin! Bakın hakkımızda neler söylüyor." diyor. Oysa söyleyen ben değilim, Hollanda'dır!
Diğer taraftan Yenikapı'daki "evet" mitinginde Erdoğan bir video ile "Söyle, cumhuriyete evet diyen Mustafa Kemal sen değil misin?" diye hitap ediyordu. Ata'nın adı verilen Mustafa Kemal Eren de bana değil Hollanda'ya cevap vermelidir. Konuyu uzatmayı düşünmüyorum ama bir gençlik kuruluşunun, "ustayı üzeni biz de üzeriz" sloganını kullanması, "muhalifleri sindirme çabası" değil midir? Bunun neresi iftira? Hakaret etmek yerine iddialara cevap vermek gerekmez miydi?