Rusya..
Gene ihanete uğradık. Bakmayın siz "rejim güçleri askerimi vurdu" dediklerine, bizi vuran ABD'den sonra onun yerini almağa soyunan Avrasya'nın şahini Rusya'dır. Tarih bunun böyle olduğunu ileride yazacaktır.
"Nereden biliyorsun" diye sorabilirsiniz.
2015'den bu tarafa Esat rejiminin arkasında duran Rusya'nın Türkiye ile yaptığı çeşitli anlaşmalara olan sadakatsizliğinden biliyorum.
ABD'nin ilgisini Çin'e ve PKK-PYD'ye çevirmesiyle birlikte Esat rejiminin yanı başında durup onu muhaliflerine karşı ayakta tutan yegâne güç Rusya'dır. Bunu bilmeyen de yok. Ancak Rusya, sadece bununla kalmadı. Şam bölgesinde muhaliflerin çepeçevre kuşattığı dar alanda sıkışıp kalan Esat'ın önünü adım adım açtı.
Nasıl açtı?
Hava gücüyle. Attığı varil bombalarıyla çoluk-çocuk, yaşlı kadın demeden bombalayarak açtı. Bu bombalamaların sonunda Şam'ın çevresini oluşturan Guta, Hama ve sonrasında Halep, rejimin eline geçti.
Esat'ın, Baasçı rejiminin sert uygulamaları, ekonomik buhranlar Arap Baharı denilen olayları tetiklemişti. Baas rejimi, aynı zamanda tekçi monolotik bir yönetim olduğundan iktidar değişimine izin vermiyordu. Üstelik rejim, sadece Müslüman Kardeşler gibi radikal İslamcılara değil, ortalama mütedeyyin muhalefete de sert uygulamalar içindeydi. Bu sebeple başta Türkmenler olmak üzere radikaller rejime tepki olarak ABD ve batının da desteği ile harekete geçti.
ABD, politika değiştirerek PKK-PYD güçlerini öne çıkaran politikalara yönelince, Rusya, adımlarını sıkılaştırarak rejimin tam arkasında durdu. Ancak Rusya, sadece radikal, sert, katı, bir o kadar da haşin muhalefeti seçerek hedef almadı. Bütün muhalefeti kuzeye doğru sürecek bir politika izledi. Bunun sonunda nüfusu 160-170 bin olan İdlib, 4 milyon insanın sürgün bölgesi haline geldi.
Bu arada Türkiye, ABD'nin PYD ile olan ilgisini de dikkate alarak Rusya ile ilişkisini artırdı. İkili üçlü anlaşmalar imzaladı. Bunların çoğu "saldırmazlık" anlaşması niteliğindeydi. Lakin Türkiye'yi yönetenler, her zaman olduğu gibi, el sıkıştıkları herkesi kankası, babasının oğluymuş gibi algıladığı için, kolay kolay arka plan iş çevirmeyeceğine inandıkları yeni ortağının sinsi ilerleyişini görmedi ve hatayı sürekli rejime yükledi.
"Rejim bombaladı."
"Rejim yaktı yıktı."
"Rejim topluca öldürüyor" dedi.
Hayır, asıl işi yapan Rusya'nın gizli eliydi. Tıpkı, Çeçenistan'da yaptığı gibi
Tıpkı, Gürcistan'daki gibi.
Önüne geleni yakıp yıktı. Ve bilerek, isteyerek ılımlı-ılımsız bütün muhalifleri Esat'ın çevresinden temizledi. Hem de aileleriyle birlikte kovalayarak, İdlib'e yığdı. Arkasını sağlama alan Esat, bu sayede yıkılmak üzereyken yeniden güç kazanmakla kalmadı, bir taraftan muhalifleri tek merkeze topladı, diğer taraftan sürerek onlardan kurtuldu. Yetmedi toprakları üzerinde hâkimiyet alanını genişletti.
Rusya bir taraftan Soçi, öncesinde Astana gibi anlaşmalarla işin içine İran'ı da katarak, Türkiye ile yaptığı anlaşmaları adım adım ihlal etti.
Son oyun, ılımlı-ılımsız tüm muhaliflerin toplandığı İdlib'i gene aynı yol ve yöntemle vurmak, öldürebildiklerini öldürmek, geri kalanları da Türkiye'ye sürerek kurtulmaktı.
Türkiye ise Rusya'ya aşırı güvenmenin bedelini 34 askerini kayıp vererek anladı. Halen daha anlayamadıysa vay halimize.
İşte bu noktada Türkiye, İdlib'ten kendisine gelecek göç dalgasını fark etti ve uyandı. Tam müdahale edecekken yeni Avarasya'cı ortağının kurbanı oldu. Devreye ABD girince yeni ortak, hemen kısmi bir açılım yaptı. "Uçaklarınızı hava sahasına sokamazsınız ama SİHA'larınız girebilir" dedi ve Türkiye şehit haberleri karşısında içini soğutacak fırsatı yakalamış oldu.
Şimdi?
Şimdi Türkiye'ye; "Suriye'de bir meselen varsa benimle anlaşmak zorundasın" mesajı veriyor. Esat ve Baas rejimine de; "bak ben arkandan çekilirsem neler oluyor: Türkiye seni bir haftada haritadan siler" diyor.
İşte Türkiye, bu koşullarda Moskova'da masaya oturacak. Hâlbuki en başından duygusal politikalar izlemek yerine rejimle, diplomatik ilişkilerini sürdürseydi, bugünkü durum, hem muhaliflerin ve hem de Türkiye'nin lehine daha farklı sonuçlanabilirdi. Moskova'ya bu kadar ihtiyaç duymayabilirdik.