PKK siyasî örgütse katledilenlerin hükmü nedir?

İslâm Ansiklopedisi'nin ek cildinde yer alan 'Kürtler' maddesinde PKK'nın 'siyasî örgüt' olarak geçmesi hiç de şaşırtıcı değil... Burada esas şaşırtıcı olan buna şaşırılmış olması!..

Ansiklopediyi çıkaran Diyanet Vakfı, yani bir anlamda devlet... O maddenin yazıldığı, daha doğrusu yazdırıldığı döneme bakmak, ondan sonra kızmak lâzım... Çözüm süreci devletin bütün mekanizmalarına damga vururken, Diyanet'e de 'görev' düşmüştü, o da üzerine düşeni yapmıştı!..

Asker, polis, öğretmen, doktor, hemşire, çoluk çocuk, masum katleden, Stalinist yöntemleri acımasızca kullanan Marksist bir terör örgütü ve İslâm'a göre en büyük suçlardan birini sürekli işleyen cinayet şebekesi, Diyanet Vakfı'nın eserinde sürecin hatırına 'siyasî örgüt' statüsüne yükseltilecek, terörist kimliğinden hiç söz edilmeyecekti...

İyi de bu zincirde Diyanet Vakfı, zurnanın deliklerinden sadece bir tanesi... Bu bir ekip oyunuydu... Yürütmenin başındaki kişi 'çözüm' yolunda baldıran zehri içtiğini söylüyor, yardımcısı ise bebek katiline 'Kürtler'in siyasî lideri' apoleti takıyordu...

Resmî dilin nasıl da değiştiğini devlet televizyonundan rahatlıkla anlayabiliyorduk... Artık 'PKK' ile 'terör örgütü' lâfı bir araya getirilmiyor, Abdullah Öcalan'dan söz edilirken 'terörist, bebek katili vs.' türünden ifadeler kesinlikle kullanılmıyordu...

Gelmiş geçmiş, başarılı başarısız bütün iktidarların başvurduğu 'Kürtler ayrı, PKK ayrı' anlayışı bu dönemde terk edilmiş, PKK zımnen Kürtlerin meşru siyasî temsilcisi statüsüne kavuşturulmuştu... Sıfatı da bugün kimilerinin hâlâ kullandığı biçimde 'Kürt siyasal hareketi' olmuştu...

Diyanet de bu paralelde görevliydi... Sanki İslâm'a göre yetkisi varmış gibi 'helâlleştirme' turlarına çıktı... Sadece mağdurda ve onun varisinde olan 'helâlleşme' hakkını devlet adına sahaya sürdü... Şimdi anlıyoruz ki, talimatla, o karanlık dönemin ruhuna uygun biçimde 'Kürtler' maddesi yazdırılmış ve içinde PKK'ya 'terör örgütü' demeyen, onu 'siyasî örgüt' olarak tanımlayan dil kullanılmış... Üstelik 'devletin resmî evrakı' gibi de yorumlanabilecek bir çalışmada...

Ansiklopedide o maddeyi yazan 'etnikçi akademisyenler'in bir kısmı Güneydoğu'daki üniversitelerde planlı bir şekilde parlatılmış, televizyonlarda 'sosyolog, tarihçi, hukukçu, siyaset bilimci' gibi unvanlarla 'çözüm'ü pazarlamış tipler... Peki ansiklopedinin redaksiyon ekibinin başında bulunan 'millî' akademisyenlere ne demeli? Onlar da yedikleri baskıya teslim olup bu rezaleti görmezlikten mi geldiler?

PKK'yla ilgili en uç ifade 'silâhlı faaliyet'!.. Ne yapıyorlar bu faaliyetlerde silâhla? Orman bekçiliği mi, Barış Gücü temsilciliği mi, gümrük muhafaza mı? Dünya tarihinin en büyük ve en kanlı terör örgütlerinden birisi, Diyanet'in katkılarıyla bütün bu unvanlardan uzak kalmış!.. Burada tek sıkıntı, maddenin yazıldığı tarihle, ansiklopedinin ek cildinin yayımlandığı tarih arasındaki fark!..

2014'te PKK'ya artık 'terör örgütü' diyemiyorduk, şimdi ise tekrar 'terör örgütü' oldu... Ansiklopedi bu dönüşüme yetişemeyince ortaya bu rezalet çıktı... O dönemde valilere "Operasyon yapmayın" talimatı gidiyor, asker ve polise "Görmezden gelin" deniyordu... Talimatla yayın yapan havuz medyasında yaşananlar 'devrim' olarak niteleniyor, Türkiye'nin hem ekonomik hem de sosyal anlamda gelişmesini önleyen 'baskılayıcı prangalar'dan kurtulduğu müjdeleniyordu... Bu probleme uygulamalarıyla sebep olan 'ceberut rejim' gidiyor, yerine 'demokratik rejim' geliyordu... Eh, zamanın ruhu böyle olunca, Diyanet'e de uyum ve lojistik sağlamak düşüyordu...

Şimdi Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'nin bir ek daha çıkarması gerekiyor... Kendisini tekzip eden, bu utancı ortadan kaldıran bir ek...

Bu arada Diyanet'e bir soru soralım... Söz konusu 'Kürtler' maddesinde PKK'ya genişçe yer verip, onun bir tek cinayetinden bile söz etmeyen o 'etnikçi akademisyen' kadroya ne kadar telif ödenmiştir? Bu para İslâm'a göre helâl midir?

***

Bu arada İrfan Sönmez ve Ramazan Akgün'e geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum... Tamamen siyasî gerekçelerle düzenlenmiş sahte isimli bir iftira mektubu dolayısıyla bizlerle aynı dosya kapsamında tutuklu bulundukları Sincan Cezaevi'nden bir önceki gece tahliye oldular...

Üçüncü sınıf bir komplonun mağduru olarak üç ay cezaevinde kaldılar... Allah'tan çektikleri eziyeti kefarete saymasını diliyorum... İnandığı dâvâsı uğruna çocuk yaştan beri bedel ödeyen İsmail Türk'ün de kendisini vatanından eden bu iftira tezgâhından bir an önce kurtulmasını ümit ediyorum...

Yazarın Diğer Yazıları