Panorama müzesi olsaydı
Doç. Dr. Fatma Ürekli günün anlamını ortaya koyan araştırmalara imza atmıştır. 1999 depremi Türkiye’yi acılara boğmuştu. Fatma Ürekli’nin, İstanbul depremleri üzerine bir çalışma yaptığını bildiğim için kendisiyle depremlerin tarihine dair görüşmüş, bilinmeyen bilgiler almış ve yayınlamıştım. Bu görüşme Türkiye’yi yönetenlerin gafletini de ortaya koymuştu. Tarihin bir önemi de budur: Gafletten uyandırmak... İdrak edebilen ancak uyanır. Abdülhamid, 1894 depreminden sonra dönemin teknolojisine göre, ne gibi tedbirler alınacağını bir bir tespit ettirmiş. Kime biliyor musunuz... Üç yıl sonra savaşacağı ve neredeyse Atina’yı bile alacağı sırada, dış müdahaleyle geri çekilmek zorunda kalacağı Yunanistan’ın en büyük rasathanesinin müdürüne!
Fatma Ürekli, bu Yunan ilim adamının raporunu yayınlamıştı... Okusanız, sanki bugünü anlatıyor. Atina Rasathanesi Müdürü ilim haysiyetiyle depremin nasıl meydana geldiğini ve tedbirleri anlatırken, Ambarlı üzerinde durmuştur. O zaman Ambarlı bir köy; Avcılar yok. 1999’da, İstanbul’da en büyük zarar Avcılar’da, biliyorsunuz. Fay hattı, Yunan ilim adamının gösterdiği çizgilerin aynısı idi. Bu rapor dikkate alınsaydı, Avcılar’a çarpık binalar dikilmeyecek, depremde 100’den fazla insan hayatını yitirmeyecekti. İstanbul depremi bekleniyor ya yine... Onun için Fatma Ürekli vesilesiyle hatırlatayım, dedim.
***
Çanakkale Savaşlarının 98. yıldönümüne giriyoruz.
Doç. Dr. Fatma Ürekli, “Osmanlı’nın Çanakkale 1915 Panorama Tarih Müzesi Projesi” kitabını yayınladı. (Çamlıca Yay., 0212 512 41 01).
Panorama şuymuş: “Tek bir gözlem noktasından 360 derecelik daire şeklinde bir bakış alanını kapsayan ve ufka kadar uzanan man-zaranın bütün resmi ve aynı zamanda bu tür büyük boyutlu resimlerin sergilenmesi, izlenmesi için yapılan silindirik gösteri mekânı.(...) Gerçek panorama, silindir biçiminde inşa edilmiş büyük bir yapının iç sathında sergilenir. Bu yapılarda resim, silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş platformdan seyredilir. Platforma çıkan izleyici, kendi çevresinde dönerek ufuk çizgisinin her noktasını görür.”
Fatma Ürekli müze teşebbüsünün bütün seyrini belgeleriyle ortaya koymuş. Müze 1915’te İstanbul’da kurulmak istenmiş ve bir proje hazırlanmış. Mekan olarak Gülhane Parkı uygun görülmüş ama ağaçlara kıymamak için vazgeçilmiş. Eğer bu müze 1915’te kurulmuş olsaydı ne fayda sağlayacaktı? Kitapta bunun da cevabı var: “Çanakkale Savaşları ve Türk askerinin zaferleriyle kahramanlık ve şecâati, tasvir edilen resimlerle kitlelere çok daha iyi yansıtılacak, özellikle Birin-ci Dünya Savaşı döneminde önemli bir propaganda ve moral merkezi olacaktı.”
1915’te kurulamayan müze, şimdi Gelibolu’da kurulacakmış ve 2015’e yetiştirilecekmiş.