Ölen hangi şiir Ahmet? (3)
Geçen pazartesi ve salı İki gün üst üste Birinci ve İkinci Yeni şiiri üzerine yazdık. Bugün hükmü verip konuyu -şimdilik- kapatacağız.
Garipçiler diye anılan ve Birinci Yeni akımını başlatan Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet olduğunu, 1941’de “Garip” adıyla şiirlerini birlikte yayınladıklarını belirtmiştik.
Burada dikkati çeken şiirlerini tek kitapta toplamaları değil, iddialarıdır. Çünkü Garip’in başına “manifesto” mahiyetinde bir ön söz koymuşlardır. İmzasını atmamakla beraber “manifesto” Orhan Veli’nin kaleminden çıkmıştır.
Garip kitabının 1941’deki baskısında tam adı “Garip-Şiir Hakkında Düşünceler ve Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli’den Seçilmiş Şiirler”dir. Kitabın ikinci baskısı sadece Garip adıyla 1945’te yapılmıştır.
Şimdi dikkat edin...
Yeni Edebiyat tarihçileri araştırdılar mı, araştırmadılar mı, bilmiyorum, Garip’in birinci ve ikinci baskısında, şiir anlayışının mahiyetini değiştirecek değişiklikler yapılmıştır ve bu özellikle dildedir.
1945 baskısında, bir iki cümle dışında “ve” bağlacını tamamen atmışlar, birçok kelimeyi değiştirmişlerdir: “Haricinde”=“dışında”, “vücuda getirme”=“meydana getirme”, “Deviation’larla”=“sapıtmalarla”, “müziği”=“musikiyi”, “keza”=“yine”, “descriptif”=“tasvirî”, “tagyir edilme-miş” “=” “değiştirilmemiş”, “Safiyet”=“saflık”, “besatet”=“basitlik”, “hemâhenk”=“başa baş”, “mukallittir”=“taklitçidir”,“addederler”=“sayarlar” gibi...
Yüklemde çoklukla -dır, -dir bildirme eklerini kaldırmışlardır.
Kısa aralıkta dili birdenbire değiştirmek... Düşündürücü değil mi?
***
Ahmet Hamdi Tanpınar bir yazısında Garipçiler için: “İş yenilik bahsine gelince bunun sonu gelmez. Mesele behemehal yeni değil, genç, taze ve bâkir olmaktır. Gençleri seviyorum, fakat canım şiir okumak isteyince Bâki Efendi’yi açıyorum.” demiştir.
Bir başka yazısında şu hükmü verir: “Bu üç şairin yaptığı iş.. Bilhassa edebiyatımızı şâirâne modalardan kurtarmak ve bir de ilk arûz denemelerinden itibaren Türk şiirinin hâkim vasfı görünen musicaliteyi sarsmak olmuştur, denebilir.”
Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Garipçiler’in şiir anlayışlarını tahlil ederken şu hususa dikkat çekmiştir:
“... üçü de, çeşitli derecelerde, İkinci Dünya Savaşı esnasında Türk aydınları üzerinde büyük bir tesir yapan Marksist hayat görüşünü benimsediler; halk edebiyatından ve halk dilinden faydalanarak, açık veya kapalı şekilde, sosyalist fikirleri anlatan şiirler yazdılar. (...) Orhan Veli nesli eski inançların tamamıyla yıkıldığı, düşünen bir insanı tatmin edici bir dünya görüşünün okula ve hayata henüz iyice yerleşmediği bir devirde yetişmiştir. Üç arkadaşın, edebiyat sahnesine çıktıkları zaman yazdıkları ilk şiirlerde, ilerde hangi istikamette karar kılacağını sezdirmeyen bir davranışları vardır. Üçü de çeşitli üslûplarla oynuyorlardı. Orhan Veli yaşasaydı, kimbilir hangi yoldan giderdi. Kafası mücerret düşüncelere daha yatkın olan Melih Cevdet, Marksist görüşü benimsedi, daha sanatkâr mizaçlı olan Oktay Rifat ise bir nevi ’saf şiir’ demek olan kelime oyununu tercih etti.”
***
Gelelim Attilâ İlhan’a... O da Marxistti. Garipçiler için ne diyor bakalım.
Attilâ İlhan, 1953-1954 yılları arasında yayınlanan Mavi dergisinin etrafında topladığı gençlerle Garipçiler’i tenkit etmiştir. Şiirden hayali kovduğunu, Garip hareketinin taklitçilikten öte bir değeri olamayacağını belirterek: “Bu bizim Garip’in tatlı su frengi alafrangalığına ve snopça tekerlemeciliğine karşı millî, yeni, halka ait ve yerleşik alanı bulabilmek; dakikalık alaya, anlamsız tekerlemeye doğru hızla yozlaşan şiire, beşerî ve sosyal derinliğini verebilmek çabamızdı.” demiştir.
Yeni Türk Edebiyatı sahasının otoritelerinden Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Orhan Veli neslinin dine ve tarihe inanmadığını, onlar için sadece yaşanılan anın önemli olduğu sonucuna varmıştır:
“Gençlik yıllarında, Andrè Gide’in Dünya Nimetleri’ni okuyan bu nesil için yaşama sevinci bir din hâline gelmiştir. Bu neslin hayat felsefesi ise ’zevkperestlik’tir. Dünya görüşü böyle olan bir neslin şiirlerinde görülen üslûbun farklılaşması da kaçınılmazdır.”
Dikkat ediniz: Tanpınar, Kaplan ve Ercilasun birbirinin talebesidir. Tanpınar’dan Bilge Ercilasun’a gelene kadar hükümler keskinleşiyor!
***
Ahmet Hakan!
Son olarak diyeceğim aynı:
Tarifi yapılamayan iki şey ölmemiştir:
Biri “aşk”, diğeri “şiir” dir.