Neleri kaybettik?
Baskı zincirlerini kırdığımız zaman Fikret’in bu şiirini bütün ihtişamıyla yeniden hatırlayacak ve en gür sesimizle haykıracağız.
Ahmet Bican Ercilasun
Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl; Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
İnhinâ tavk-ı esaretten girandır boynuma; Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim.
Tevfik Fikret’in 1900’lerin başlarında yazdığı bu şiir, Rubâb-ı Şikeste’nin çeşitli baskılarında onun el yazısıyla yer alır. Fikret’in el yazısıyla yazılmış örneği, genel ağda da görmek mümkündür.
Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyeti kuran nesil bu şiirden çok etkilenmiştir. 1924 yılında Mustafa Kemal’in söylediği “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” sözü, bu etkiyi açık bir şekilde gösterir.
Bu şiiri, bu şiirde geçen kelimeleri bilmeyenler neler kaybediyor?
Üçüncü mısrada şöyle diyor Fikret: “Eğilmek, esaret boyunduruğundan daha ağırdır boynuma.” Cumhuriyetin ilk nesilleri bu mısraı ezberden okur ve asla eğilmezlerdi. Çünkü bir insan karşısında eğilmek onlara, esirlerin ve hayvanların boyunlarına geçirilen boyunduruktan daha ağır geliyordu. Bu şiiri bildikleri, ezberledikleri için ve ona göre yaşamayı bir hayat tarzı hâline getirdikleri için bir insanın karşısında eğilemezlerdi.
Cumhuriyetin ilk nesilleri için böyle şiirler, beyinlere boş yere doldurulan ezberler değildi. Şiirler ruhlara siner ve bir hayat tarzı olurdu.
Hani bugün “Biz Allah’tan başka kimsenin karşısında eğilmeyiz.” diye boğazlarını yırtıp sonra da onun bunun karşısında eğilip bükülenler var ya işte böyleleri Fikret’in bu mısraından nasip almamış olanlardır.
Şunu demek istiyorum: Biz yalnız bu şiirleri ve kelimelerini kaybetmedik. Onlardan ruhumuza sinen hayat tarzını da kaybettik.
“Kimseden kanat dilenmem; kendi göklerimde kendim uçarım.” diyor Fikret. Özgürlüğün ve özgünlüğün bundan daha güzel bir ifadesi olabilir mi? Onun bunun himmetiyle, tabasbusla, iltimasla basamakları çıkıp birtakım mevkilere kurulanlar için bu mısralar bir şey ifade edebilir mi? Şuradan buradan intihal yaparak akademik basamakları tırmananlar için bu mısralar bir şey ifade edebilir mi?
“Kendi eflâkimde kendim tâirim.” İnsan ancak kendi göklerinde kendi yetenek ve becerileriyle uçabilirse “fikri, irfanı, vicdanı” hür olabilir.
Hür vicdan en çok da savcılara ve hâkimlere lazım değil mi? Bu mısraı hayat tarzı hâline getiren bir yargıç, vicdanının dışında karar verebilir mi? Onun bunun baskısına boyun eğebilir mi? Daha da önemlisi, bir siyasi iktidar, “vicdanı hür” yargıçlara baskı yapabilir, talimat verebilir mi?
Cumhuriyetin ilk nesilleri gibi, Fikret’in bu şiirinin anlamında kendimizi eritip “fikri hür” nesiller olabilseydik baskılara, tehditlere pabuç bırakır mıydık? Ve daha da önemlisi, şu veya bu şekilde birtakım makam ve mevkileri tutmuş olanlar, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller üzerinde baskı kurmaya yeltenebilir miydi?
Demek istiyorum ki biz yalnız bu şiirleri ve kelimelerini kaybetmedik. Onlardan ruhumuza sinen hayat tarzını da davranış kalıplarını da kaybettik.
Kaybettik ama bazı kültürel kodlar kaybolmaz. Ben inanıyorum ki esaret boyunduruğunu kırma, baskı ve zulme baş kaldırma kodları da insanımızın genlerinde vardır. Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” sözü de bu kodlara işaret eder. Baskı zincirlerini kırdığımız zaman Fikret’in bu şiirini bütün ihtişamıyla yeniden hatırlayacak ve en gür sesimizle haykıracağız.