Neden mi sivil milliyetçilik?
Ne yapayım, 'Nihat Atsız'ı duyunca yine aklıma düştü...
***
Bir gün İsmail Abi'yle oturuyoruz... Gaspıralı var ya, işte o İsmail Abi'yle... Tabii her zamanki gibi memleketi konuşuyoruz...
Bu arada işler de, moraller de bozuk tabii... Kolay değil, sen Kırım'dan kalk gel, Galata'da tavuk-döner işine gir... Zaten piyasa iyice sıkıntılı... Esnaf borcunu ödeyemiyor... O da daralmış...
O devamlı "Dilde, fikirde, işte birlik" deyip duruyordu... Ben dedim ki "Abi bırak bu tavuk-döner işini, cep telefonu işine gir, ileride çok para edecek"...
Gözlerini ufka mıhladı... Beni duymuyor muydu, yoksa duyuyordu da anlamıyor muydu ne bilemedim... Kısa bir süre sessizlikten sonra birden yanık sesiyle Ferdi'den "Gurbet eller bana bir mesken oldu" parçasını patlattı... Böyle bir hatıramız oldu İsmail Abi'yle... Allah'ı var sıkı milliyetçiydi...
***
Bir de Yusuf Ağaoğlu vardı... Ahmet Akçura'nın hâlâ oğluydu galiba... Soyadlarını karıştırmış olabilirim, kimse kusura bakmasın...
Kazanlı mıydı, tencereli miydi yoksa? CSKA Moskova'da oynuyordu... İyi bir liberoydu, süpürücü cinsinden hem de... Ben "Bu işte sebat et... Senin istikbâlin yeşil sahalarda" dedikçe o aksini yaptı, siyasete kafayı taktı...
Çar'a mı kızdı ne, İkinci Meşguliyet'in ilân edildiğini duyunca İstanbul'a kaçtı... Artık maçlardan sonra "Önümüzdeki maça bakıcaz" diyen Yusuf gitti, yerine 'Üç farzı siyaset' diye kitaplar yazarak kendini heder eden bir Yusuf geldi...
***
Nihat Abi'nin bendeki yeri ayrıdır... Eğer biz bugün Türk çocukları olarak her 23 Mayıs'ta 'Tüpçüler Günü'nü kutlayabiliyorsak, bu tamamen Nihat Abi'nin sayesindedir...
Daha o zamanlar 'Ülkücü Ocakları' piyasaya çıkmamıştı ama Nihat Atsız Bey (biz ona kendi aramızda beğ derdik) ışığıyla bizi parıl parıl aydınlatıyordu ekmek çarpsın... O senelerde henüz 9 ışık yoktu tabii... Zannediyorum elektrik ve pil yaygınlaştıkça birkaç ışığımız olmuştu...
Nihat Abi'nin atsız oluşu hepimizi ziyadesiyle üzüyordu... "Aramızda para toplayalım bir at alalım" dedik sonra... Sağ olsunlar, Topkapı-Bahçelievler hattındaki minibüsçü arkadaşların çok büyük katkısını gördük ama Nihat Abi kabul etmedi bu hediyemizi... Ondan sonra da hep atsız kaldı ne yazık ki... Yoksa ona kralından at alacaktık...
***
Buradan milliyetçi camiaya seslenmek istiyorum... Kardeşim bu hapiste yatanların niye hepsi Yusufeli'li? Türk milliyetçiliğinin hapishane yükünü Artvin çekecekse çeksin de yeter bu Yusufeli'ne yüklenmemiz... Borçka'da, Şavşat'ta, Arhavi'de adam mı kalmadı? Yeter yahu, insanı çileden çıkarmayın...
***
Bu arada yeri gelmişken Kızıl Elma'dan da bahsetmek gerekir... Yanlış bilmiyorsam Kızıl Elma işine ilk giren Atilla Paşa oldu... Yoksa Paşa değil de bey mi, sultan mıydı, neyse çok önemli değil...
Bu işe girerek ihracatı patlattı resmen... 'Sultanların dansı'nı nasıl Sultan Galiyev bize kazandırdıysa, Roma borsasına elmayı da ilk sokan Atilla Paşa oldu... Ata sporu gibi ata meyvelerine de sahip çıkmalıyız... Mutlaka elmanın kızılını ve organik olanını tercih etmeliyiz...
Biz gerçekten milliyetçiysek, mango, kivi, papaya, avakado, ananas mananas bize uymaz arkadaş... Koskoca Atilla Paşa bilmiyor muydu Hindistan cevizini? Biliyordu ama o Kızıl Elma'da, yani millî olanda ısrar etti, iyi de yaptı...
***
'Paşa' deyince Tosun Paşa'yı da rahmetle anmadan geçmek olmaz... O çok uğraşsa da gözlerinden ateş çıkaramamış olabilir ama bir millete gözlerinden ateş çıkarabilecek bir 'kadro' bıraktı... Emanetine sahip çıkmak millî bir vazifedir... Bunlardan mümkün olduğu kadar faydalanmak lâzımdır... Bu alan öylesine bereketli bir alandır ki herkese yeter...
***
Neden mi sivil milliyetçilik? 'Nihat Atsız'ı duyunca yine aklıma düştü...