Neden 'Kürt meselesi' değil?
Şimdiki yıkıcı-bölücüleri anlamak için düne bakmak şart.
Dr. Aytekin Ersal, çok önemsediğim kitabından dün bahsetmiştim. "Şeyh Sait'ten Dersim'e: Cumhuriyet'in Şark Meselesi" kitabıyla Dr. A. Ersal "Kürt meselesi, iki yüzyıldır süren Kürt isyanları" ifadelerini deliller ortaya koyarak kökten söküp çöpe atıyor.
Bölgenin Osmanlı'dan Cumhuriyet'e akan toplum yapılanmasının temelini aşiretler oluşturmaktadır asıl kimliği kuşatan aşiretçiliktir:
"Anadolu'nun hiçbir yerinde benzerine rastlanmayan büyük aile birlikteliklerine Bitlis'te Şerefhanoğulları, Hakkâri'de Mahmudi, Mardin'de Anter, Ağrı-Patnos yöresinde Hüseyin Paşalar, Diyarbakır'da Cemilpaşazadeler, Siverek'te Bucak, Ağrı'da Küfrevi aileleri, Hormek, Hasenanlı, Zilan, Zeydan, Bedirhanlılar örnek olarak verilebilir. Bölge insanı kendisini etnik aidiyetler bir yana, coğrafi adlarla bile ifadelendirmez. Mensup olunan aşiret, kimliği kuşatır." (s.25-26).
Dr. A. Ersal'ın araştırmasına göre; ortak inanç bağları, medreselerin birlikteliği "Kürt etnisitesi"nin, hâkim millet kodunu oluşturan Türklerle bütünleşmesini beraberinde getirmiştir. Soy arayışlarının kültür entegrasyonun izahı noktasında bir önemi yoktur. Müslüman anasır (etniklik) hangi soydan gelirse gelsin ortak kültür havuzu oluşturan "Türkçe" üzerinden millî kimliğe entegre olmuşlardır. Ve "Şeyh Sait İsyanı"nı "Kürt isyanı" yapmayan en temel sosyolojik hakikat budur. A. Ersal mühim bir noktaya işaret ediyor:
"Cumhuriyet, özerk bir Kürdistan bölgesini ortadan kaldırmış değildir. Bölgede hâkim millet kodundan ayrı siyasî, hukukî, dinî bir yapılanma mevcut değildir. Daha açık bir ifadeyle; İspanya'nın Bask, Katalan, İngiltere'nin İskoçya, İrlanda bölgelerine benzer bir yapıyı 1924 Teşkîlat-ı Esâsiyesi ortadan kaldırmış değildir." (s. 65-66.)
Şu sorunun cevabını aramak gerekir: Şeyh Sait on binden fazla insanın hayatını kaybettiği elim hadiselerin liderliğini nasıl üstlenmiştir? A. Ersal, bu soruyu cevaplandırırken: "Bunu modernleşmenin imalat hatası olarak görmek mümkündür. Aşiret ailelerinin yerine getirdikleri toplumsal vazifeler boşlukta kalamazdı. Güvenlik, miras, kan davası, evlilik, aşiretler arası mücadelelerin sulha kavuşturulması... Tanzimat memurları, bu görevleri yerine getirecek ne güce ne de kolektif vicdanın rızasına sahiptiler. Hanedan ailelerin ardından şeyhler, karizmatik güç unsurları olarak yükseldiler." diyerek Tanzimat sonrası modernleşme vetiresinde aşiret dokularına yapılan müdahalelere dikkat çekiyor (s.27).
Şeyh Sait'in Hınıs'tan Halep'e uzanan bir alanda siyasî karizması bu vetirede tomurcuklanmıştır. Şeyh'in iktisadî gücünü anlamak için emrinde çalışan 120 çobanı olduğunu hatırlamak yeterlidir (s. 44). Millî devletin eğitim ve şiddet tekelini kurmak üzere bölgeye girmesi, hoşnutsuzluğun esasıdır. Şeyh Sait ve ona destek veren ilk halka Zaza'dır. Sonra Arap ve Türkmen etnikliği dinî kaygılarla destek verirler, Diyarbakır'da, Lice'de, Kürt aşiretleri destek vermezler. "19 Şubat akşamı Şeyh Sait, Lice'ye doğru hareket eder. İlçeye bir buçuk saat mesafedeki Tilek köyüne geldiğinde, eşraftan otuz kişi Şeyh'e Lice'ye girerse çok kan döküleceğini söyler." (s. 51.) Şeyh Sait, itibar gördüğü bölgelerde bile destek alamamıştır. İsyancılar "Kürt millî marşları, Kürt millî bayraklarıyla" bölgeye girmiş değillerdir.
Bilinmesi gereken budur. Devam edeceğiz.