Ne kadar ‘bağımsız’ ve ne kadar ‘ülkücü’ler?
Biz bu ‘bağımsız ülkücüler’i her yerden bağımsız zannedenler yanıldı. Meğer bunlar sadece ‘ülkücü kuruluşlar’dan bağımsızmış. Konu siyasî iktidarla iş tutmaya geldi mi, bağımlılıkları göz yaşartıyor. 2011 referandumunda gördük bunları. Kendilerini AKP’de siyasî gelecek açmak isteyenlerin yanına tespih tanesi gibi dizildiler, ‘eski ülkücüler’adına ‘evet’ lehine destek açıklamaları yaptılar.
O günden sonra unutuldular. Siyaseten yolunu bulanlar buldu, diğerleri işleri bitince ıslak kedi yavruları gibi kalakaldılar. Arayan soran olmadı kendilerini. 12 Eylülcü iki ihtiyarın mahkemeye bile getirilmediği, ülkücülerin müdahil olarak bile kabul edilmediği göstermelik dava yanlarına kâr kaldı.
Bunların bir kısmı şimdi yeniden hareketlendi. Açılıma sanki her taraftan destek yağıyormuş havası vermek isteyen iktidar ve medyası bu tipleri cımbızla bulmaya, bunlar üzerinden “Ülkücüler de destekliyor” mesajı çıkarmaya başladı. AKP talimatıyla hazır kıta olmaktan yüzleri kızarmayan bu ‘mazi pazarlamacıları’boyunlarından çekile çekile sürüklendiklerini fark etmeden, “Bizi fikir adamı yerine koyuyorlar” kompleksiyle güle oynaya televizyonlarda gazetelerde boy gösteriyorlar.
Aldığımız en son bilgi, açılım sürecine destek amaçlı bir bildiri hazırlığı içinde oldukları ve bunu yakında kamuoyuna açıklayacakları şeklinde. Aralarında ülkücü katillerinin de bulunduğu ve çoğunluğu PKK destekçisi olan akil adamları piyasaya süren bu ihanet sürecini destekleyecek kadar ülkücü ahlaktan nasipsiz bu ‘dikiş tutmaz, yüzü kızarmaz’ tipler yine kendilerine verilen role soyunuyorlar. Uğruna mücadele verdiğimiz milliyetçilik kirli ayakların altına alınmak istenirken, namluya sürülen merminin hedefinde milletimiz ve devletimiz varken, o tetiği çekmeye gönüllü olan şeref fukaraları, AKP lejyoneri kene gibi duruyorlar ülkücü hareketin mücavir alanında.
Dilleri ülkücülük söylerken, gözleri AKP askeri gibi bakan sözde ‘bağımsız ülkücüler’in anayasa referandumundaki tutumlarında bir miktar izah olabilirdi. 12 Eylülcülerin yargılanma ihtimali -biz o zaman bunun buruna uzatılan bir havuç olduğunu söylemiştik- işbirlikçiliklerine bir kılıf olabilirdi. O yüzden kendilerine olan eleştirilerimizi belli bir dozajda tuttuk. Ama bugün bambaşka bir durum var. Felakete sürüklenen bizim vatanımız. PKK’nın talepleri doğrultusunda AKP ve BDP koalisyon kurmuş, yasa üzerine yasa çıkarıyor, kardeşliğimizi bir daha dirilmemek üzere toprağa gömüyorlar. Akil adam dedikleri, ülkeyi dolaşarak eyalet fikrini, konfederalizmi, parçalanma teorilerini pazarlıyorlar.
Bütün bunlara onay veren ‘eski’ veya ‘bağımsız’ ülkücünün ne fikri namusu olabilir ne de asaleti. İsmini ve mazisini bölünme senaryolarına, PKK işbirliğine meze yapan, haysiyetini küresel senaryolara paspas eden zavallılar, aslında kendilerini rezil etmekle kalmıyor, çocuklarına da utançla hatırlayacakları bir miras bırakıyorlar.
Onlara, kendilerinde bir miktar asalet, biraz delikanlılık kaldıysa şu öneride bulunuyorum: Gerçekten sayıca kendine güvenen bir grupsalar, bir bildirinin altına sahte imzalar doldurup basına göndereceklerine, kaç kişiyseler, topluca kameraların karşısına geçsinler, imzası olan herkesi kamuoyu görsün. İmza oyunlarıyla rızasız biçimde insanların isimlerine istismar edeceklerine, o insanların hepsini bir araya toplayıp öyle poz versinler. Bakalım kaç ‘bağımsız’ kişiler?
Boş tenekenin çok tangırdaması gibi ses çıkaracaklarına, hep birden geçsinler sahneye. O zaman bütün kamuoyu görsün, Anadolu’da “Arkasında sürü kalmadı ama ıslığı dağları deviriyor” dedikleri çoban gibi altı boş insanlar mı, yoksa gerçekten ciddiye alınacak bir potansiyeli temsil ediyorlar mı?
Yüreği, ahlakı ve ülkücülüğü yeten bunu yapar. Yetmeyen ise altına koyduğu rızasız imzalarla işbirlikçi medyaya servis yapar. Ondan sonra kader gereği yine ıslak kedi yavrusu pozisyonuna döner.