Ne düşünmemiz gerekiyor?

Ülkemizin Başbakanının "Terörün belini kırdık" sözleri henüz internet sayfalarına düşmeden, toprağa biri binbaşı, ikisi uzman çavuş olmak üzere askerlerimiz düşüyorsa, ne düşünmemiz gerekiyor?

Bir Başbakan ABD'de sanki Türkiye'de olup bitenlerden habersiz gibi kamu düzenini sağladıklarını iddia ederken, artık Dağlıca'da değil, Giresun'da baskın yiyorsanız, ne düşünmemiz gerekiyor?

Terörizmin alan hâkimiyeti sağladığı, mevzilerini tahkim ettiği, bölgede psikolojik üstünlük kurduğu bir dönemin Ankara'daki mimarları, sanki bütün bunları yapan Bolivya hükûmetiymiş gibi davranıyor ve hiç parmak izleri yokmuşçasına teröre karşı miting düzenleme yüzü buluyorsa, ne düşünmemiz gerekiyor?

Hâlâ eli silahlı teröristi vuran asker veya polis savcının karşısına çıkarılıp hesap vermek zorundaysa, PKK'lılar ölen teröristin silahını alıp kaçınca, sanki silahsız biri vurulmuşçasına öldüren güvenlik görevlisi 'silahsız sivil'i öldürmek gibi bir zan altında bırakılıyorsa, ne düşünmemiz gerekiyor?

Teröre karşı sözüm ona miting düzenleyip, saatlerce konuşup, sanki bu terör örgütünün adı yokmuşçasına tek kelime 'PKK' diyemeyenleri görünce, ne düşünmemiz gerekiyor?

Zaten hiç başlamamış olan ve hükûmetin tek taraflı uyguladığı 'Çözüm süreci'nin bittiğini delikanlıca itiraf edemeyen, bunun yerine 'Çözüm süreci buzdolabında' diyerek, Türkiye'yi parçalanma eşiğine getirmiş uygulamalara kapıyı açık bırakan kafalar karşısında ne düşünmemiz gerekiyor?

Dün teröristlerle aynı masaya oturarak 'ortak gelecek' kurmaya çalışan ve hükümranlığımıza ortak tayin etmeye kalkan iradenin, bütün projeleri iflâs ettikten sonra, üstelik bu iflâs Anadolu'da ocaklara ateşler düşürdükten sonra, sorumluların hâlâ önümüzdeki seçimlerden birinci çıkması garantiyse, bu çarpıklık ve toplumsal tıkanıklık karşısında ne düşünmemiz gerekiyor?

*****

Bir siyasî parti ve yöneticilerini düşünün… Sürekli kandırılmak ve aldatılmakla şöhret bulmuşlar… Bu 'kandırılma' işi bunlarda öyle bir karakter hâlini almış ki, her düştüklerinde buna sarılıyorlar… Ve işin ilginç yanı, 'sürekli kandırılıyor olma' edebiyatının hiçbir zaman siyasî bedelini ödemiyorlar…

Önce Erbakan kandırdı, gömleği sıyırıp attılar!.. Sonra 'Esad kardeş'i kandırdı ve Esed'e dönüştü!.. Eş zamanlı Batı da aldattı bunları, "Siz önden gidin Şam'da namazı kılın, biz geliyoruz" diye!.. En büyük travma ise "Ne istedilerse verdik" dedikleri cemaatle yaşandı… O depresyon sürerken bu defa aldatma kuyruğuna PKK girdi… Sınır dışınca çekilecek, silah bırakacaktı… O silahları 'küresel güç oluyoruz' hülyasına dalan iktidarın şakağına dayadı...

Maalesef Türkiye'yi 'kandırılma'yı genlerine işlemiş, 'ülke yönetme yeterliliği' olmadığı çoktan anlaşılmış, yatak odalarına kadar dinlendiği için sırlarını kaptırmış ve bu yüzden bağımsız karar verme şansı kalmamış bir iktidar yönetiyor ve kendisi için en kötü ihtimalle 'koalisyonun büyük ortağı' olarak yönetmeye devam edecek!..

*****

Darbe ve iç savaş fısıltılarının daha yüksek desibelle konuşulmaya başlandığı günümüzde siyaset kurumu bu tıkanıklığı neden aşamıyor? Tek suçlu 'oy verenlerdir' veya 'oy almayı beceremeyenlerdir' diye kesin ifadeler yanlış olacaktır hiç şüphesiz…

Her sosyal meselede olduğu, gibi bir çok sebep bir araya geliyor ve sonuç doğuyor… Faturayı sadece 'oy vermeyi bilmeyen, nohuta, makarnaya, kömüre satılan halk'a kesmek hem doğru değil, hem de meseleyi çözmeye yetecek bir analiz değil…

Eğer bir ülkede toprağa kan oluk oluk kan sızarken, o ülkenin Başbakanı 'terörün belini kırmak'tan söz etme cesareti gösterebiliyorsa, bu sadece 'iktidar pişkinliği'yle açıklanabilecek bir durum değildir… Muhalefet olması gereken etki ve ikna gücünden uzaktır… En kötüsü, bu uzaklığın nedenlerini yorumlayacak ve tedbir geliştirecek birikimden mahrumdur…

Yoksa ancak absürt filmlerde rastlanabilecek türden aykırılıkların, çelişkilerin, çarpıklıkların sahipleri hangi yüz ve cesaretle mitingler düzenleyebiliyorlar ve yüzbinleri toplayabiliyorlar?

Yazarın Diğer Yazıları