Ne çok ‘tüketici’ hikâyesi varmış
Hatırlarsınız, “Bir tüketici hikâyesi” yazmıştım. Birçok insanın başından benzer hikâyeler geçmiş.
Tam halkın derdine neşter vurmuşuz.
Hikâyemi çok kısa hatırlatayım.
“Trident” marka bir dokunmalı telefon almıştım. Haftasını bulmadı, camı çatladı, dokunmatiği bozuldu. Trident marka telefonun Beylikdüzü’nde bulunan fabrikasındaki yetkililer, cihazın tamirini garanti içinde görmediler ve para istediler. Kesin biliyorum ki, cihaz kötü malzemeyle imal edilmiş ve hemen kırılıp bozuluyor.
Zaten internete girdiğinizde karşınıza bu markadan çok şikâyet çıkıyor; hatta şikâyet sitesi bile kurmuşlar.
Bu mesele benim meselem değil, halkımın meselesi dedim... İş nereye varır, sonuna kadar gideceğim... Sabırla gittim. Maalesef tüketici hakkını koruyan bir merci bulamadım. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın ilgili birimiyle yazıştım ve birçok defa telefonla görüştüm. Onlar fabrikaya yazı yazıyorlar sadece, bir de tüketici hakkını hatırlatan bir sayfalık yazı gönderiyorlar. Kaymakamlıkta hakem heyeti var... Oraya müracaat ediyorsunuz, en geç üç ayda cevap verilmeliymiş. Altı ayı geçti, ben hâlâ cevabı alamadım. Sadece bilirkişinin, cihazı kullanıcının bozduğuna dair raporu olduğunu öğrendim. Avcılar Kaymakamlığı’ndan daha resmi cevap gelmedi. (Bu saatten sonra yazmalarına gerek yok... Bilirkişiyi değiştirecek değiller, ne dediyse onu yazıp bana yollayacaklar.)
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı imiş. Bakanlık uzmanları yeni bir kanun tasarı hazırlamışlar tüketicinin hakkını korumak için... İnşallah bu hikâye işin vahametini gösterir ve bir an önce kanun tasarısı TBMM’ye gelir.
Meselenin üzerine gitmemin tek sebebi, halkın derdine ortak olmak... Bir başkasının başından geçseydi bu olay, bir yanlışlık var, diyebilirdik... Bizzat yaşadığım için insanlarımızın neler hissettiğini anladım.
Prof. Dr. Çetinsaya denklik işkencesini bitirebilir mi?
Bundan önce bir başka hikâye daha yazmıştım. Yüksek Öğrenim Kurumu’nda denklik işkencesine dair... (3 Kasım 2011 günkü yazı) YÖK’te ilgililer yazıyı okumuş. Neticeyi soracaksınız... İnsanlarımıza işkence devam ediyor. Benim şaşırdığım şu: Herkes iyi niyetli, herkes işin bir ucundan tutmak istiyor ama bir türlü karar çıkmıyor. Niye acaba? Yabancı ülkeden alınan diplomanın denkliği için verilecek fark derslerinin tespiti o kadar zor mu? Bana gelen e-postalardan birinde üç senedir cevap alamıyorum ve kimseyle görüşemiyorum, deniyor.
YÖK’ün yeni başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’dan beklentileri gazeteciler köşelerinde yazıyorlar. Beklentilere “denklik işkencesi” nin sona ermesini de eklememiz gerekir.
Aslında denklik meselesinde YÖK kestirip atmadı; hakikaten Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında büyük mesafe alındı. Hangi üniversiteden diploma alırsan al, ciddiyetine inanıldıktan, kriterlere uyduktan sonra eğer varsa, fark derslerini veriyorsun. Bunun için bir üniversiteden görüş alınıyor. Sonra YÖK’te komisyona girip fark dersleri ve imtihana gireceğin üniversite belirleniyor. (Bana verilen bilgi böyle.)
Sancı burada başlıyor. Evrak bir üniversiteye gönderiliyor, aylarca kararın YÖK’e gelmesini bekliyorsunuz. YÖK’e geldikten sonra dosyanın komisyona girmesi gerek... Bekle ki komisyona girsin... Önce yazdıklarımı tekrar etmeyeceğim ama çok önemli bir mesele... Umudunu diplomaya bağlamış insan, sırf komisyonu beklediği için çaresiz oturuyor; sene/seneler geçiyor, insanın şevki sönüyor.
Asıl sıkıntı şu: Bilgi verecek bir merci bulamıyorsunuz. YÖK’te ilgili birimin, sonu 41, 42, 43’le biten telefon numaraları hemen hiç açılmıyor.
Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, inşallah bu meseleye el atar.
***
Belki Türkiye’nin büyük meseleleri yanında bunlar vızıltı gibi görünür ama öyle değil... Ferdi memnun edemeyen, toplumu memnun edemez.
Gazeteci olarak hataları, eksiklikleri yazmazsak, her şey güllük gülistanlık sanılır.