Nasıl bir mücadele?
Yeni bir yola girilmeli ve kararlı bir şekilde yürünmelidir.
PKK, Orta Doğu’da dengelerin bozulduğu bir zamanda daha güçlendi. Özellikle Ak Parti PKK’yı güçlendirdi. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra iktidara geldiğinde hiç oralı olmadı... Sanki Ak Parti “sistem”e karşı zafer kazanmış, PKK da aynı sistemle savaşıyor. Hedef ortak... Düşmanımın düşmanı dostumdur, o vurdukça ben mevzi kazanırım, havası içine girdiklerini açıkça gördük.
Tekrarlamaktan bıktım ama gerçeği söylemek zorundayız. Ak Parti’nin oralı olmadığını, PKK eylemlerine dönüp hiç bakmadığını, ağızlarından bir “PKK eşkıyası”, bir “PKK terörü”, bir “bölücüler” lafı çıkmadığını o zamandan beri yazdığım bu gazetede bir bir tespit ettim. İş tamamen askere havale edilmişti ve asker iktidarı elinde tutan siyasî müesseseden destek alamıyordu.
Sonra bir yerde PKK’ya dur demek gerektiğini Ak Parti de biliyordu. PKK alacağını alıp kenara çekilmeliydi. Oslo görüşmeleri açığa çıkınca küçük dilimizi yutacaktık! (Bizim bildiğimiz bu görüşme sadece... Öncesi ve sonra kim bilir neler görüşüldü, nasıl sözler verildi!)
PKK, Ak Parti’nin verdiğiyle yetinmiyordu. Ak Parti de fazlasını verse tepetaklak gidecek...
Türkiye’deki manzaraya bakın... PKK’nın temelde istediklerinin hemen hepsi oldu, yalnız geriye “özerklik” kaldı... Biraz sabırlı davransalar, “yerinden yönetim” meselesiyle Ak Parti onu da verecekti.
***
Öyle bir noktaya geldik ki, hasarlı çıksak bile kâr sayacağız!
PKK’nın içimizde, baş tacı edilmiş siyasî uzantıları ve basın-yayın organlarındaki pervasız destekçileri milletin üzerine geldikçe geliyorlar. Bizi “ver kurtul!” noktasına çekmek istiyorlar.
Ak Parti, deneme yanılma yoluyla PKK ile savaşmak gerektiğini bir yıldır idrak etti. Ancak kendisine gelmesi, plan kurması destek sağlaması hemen öyle kolay değil... Bu arada giden can milletin canı, tahrip olan milletin malı... Onların umurunda mı?!
Şimdiye kadar PKK’ya akıl veren, sözcülüğünü yapan “aydın” dedikleri müptezelleri dinlediler... Bundan böyle bu milletin sesi bizleri dinlemeleri gerekir. Biz başından beri ne dediysek o çıktı. (Başbakan, biliyorsunuz 10 Ağustos 2005’te, Ankara’da Başbakanlık’ta PKK destekçilerinden akıl aldı, sonra 1 Ağustos 2009’da Polis Akademisi skandalı patlak erdi... Toplantıların hiçbirinde “bu milletin sesi” yoktu.)
Bir “açılım” furyası başlattılar, bütün yollar PKK’ya çıktı. Başından beri bunu söyledik. PKK vurdukça vuruyor ama, birileri hâlâ “açılım”dan bahsediyor.
***
Yeni teklif: PKK’yı bitirmeye kararlıysanız, PKK’lıları gönendiren bütün “açılımlar”ı durdurun... Seçmeli dersleri kaldırın... Güneydoğu’da bazı üniversitelerin bünyesinde kurduğunuz enstitüleri kapatın... Bunların hak teslimiyle ilgisi yoktur; PKK’nın mevzi kazançlarıdır ve tıkanmalıdır.
PKK bittikten sonra, her şeyi yeniden, ilmî çerçevede oturup konuşalım, getirecekleri ve götürecekleri üzerinde kafa yoralım.
Milletin ayranı kabarmadan bunları yapın!