Nadide çiçeğin soluşu

Arif Keskiner, Osmaniye’nin bir köyünde doğmuştu.

Seyyar nalbant olan babası gideceği yerlere onu da götürürdü.

Bu sayede yörenin neredeyse bütün köylerini dolaştı.

Görevi nallama sırasında atlara konan sinekleri kovalamaktı.

...

Bir gün babası eve kör kütük sarhoş geldi, ayakta duracak hâli yoktu.

Çocuk aklıyla babasının hiç ayıkmayacağını, ertesi gün ve sonraki günler de sarhoş dolaşacağını düşündü.

Mahalledeki arkadaşlarının onu böyle görmesine engel olmalıydı.

Bulduğu çözüm babasının ayakkabısını alıp bahçedeki portakal ağacının altına kazdığı çukura gömmek oldu.

Nasıl olsa başka ayakkabısı yoktu babasının, dışarı çıkamazdı.

Yaptığı “saklama eylemi” çok geçmeden ortaya çıktı.

Deyim yerindeyse bir araba sopa yedi.

Babası kafasına, yüzüne vurdukça “Kötü niyetim yoktu. Seni sarhoş olarak arkadaşlarımın görmesini istemiyordum” diyerek ağladı.

Bu sözlerin etkisi büyük oldu. Babası bir daha ağzına içki sürmedi, hatta yıllar sonra hacca bile gitti.

...

Ailesinin kan davalı olduğu bir aile vardı.

Karşılıklı olarak öldürülenler olmuştu.

O günleri Çiçek Gibi kitabında şöyle anlattı:

“Yaşar Kemal, kan davamızın en civcivli yıllarını bire bir yaşamıştı.

Babamdan, amcam Memet Ağa’dan, öldürülen amcam Hakkı’dan söz ederdi bana.

Bir gün ‘Memet Ağa yiğit adamdı. Onun romanını yazmak istiyorum’ dedi.

Nitekim yazdı da. O güzelim Demirciler Çarşısı Cinayeti romanının başkahramanı Derviş Bey, Memet Amcamdan başkası değildi.”

...

İlk ve ortaokulu Osmaniye’de okuduktan sonra İstanbul’a geldi. Sultanahmet Ticaret Lisesi’ni ve İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’nu bitirdi.

Sonraki yıllarda pek çok işte çalıştı. Yayınevinde editörlük ve yöneticilik, kitapçılık, spor yazarlığı, muhabirlik, sinema oyunculuğu, senaryo yazarlığı, fotoroman yönetmenliği, film yapımcılığı ve bar işletmeciliği bunlar arasındaydı.

Sosyal yönü çok güçlüydü. “Üzerinde şeytan tüyü var” denilen insanlardandı. Hoşsohbetti. Güler yüzlüydü. Yardımseverdi.

...

Kültür ve sanat dünyamıza kurduğu film şirketi yoluyla önemli katkılar sağladı. Türk sinemasının en önemli eserleri arasında yer alan Otobüs, Kapıcılar Kralı, Selvi Boylum Al Yazmalım, Maden, Piyano Piyano Bacaksız filmlerinin yapımcısıydı.

Yılmaz Güney’in ünlü filmi Umut sansüre takılmış, yurt dışına çıkması yasaklanmıştı. Yılmaz Güney’in ricasını kıramadı, filmin bir kopyasını bavul içinde yurt dışına kaçırdı, Cannes Film Festivali’nde gösterilmesini sağladı. Anılarında filmi kaçırmak için Yeşilköy Havaalanı’nda bir hamala 1500 lira rüşvet verdiğini, böylece bavulu kontrolden kolayca geçirdiğini açıkladı.

...

Hayata hep pozitif bakardı. Hal hatır soranlara cevabı hemen her defasında “Çiçek gibi” şeklinde olurdu.

Bu nedenle “Çiçek Arif” denmeye başlandı.

İşçi ve gençlik hareketlerine yakınlığı nedeniyle “Komünist Arif” diyenler de oluyordu.

Hatta bir gazetede çıkan “Sovyetler Birliği, Türkiye’de Komünistlere para dağıttı” haberi üzerine Orhan Kemal, şakayla karışık “Yeğenim, sana kaç para gönderdi Ruslar” diye sormuştu.

...

Çiçek Gibi, Yine mi Çiçek, Binbir Renk Binbir Çiçek, Akşam Çiçekleri adlarını taşıyan 4 anı kitabı yazdı.

Beyoğlu’nda açtığı ve yıllarca sanat ve kültür dünyasının önemli isimlerini ağırladığı yerin adı da Çiçek Bar’dı.

...

Uzun yıllardır hastaydı.

87 yaşında aramızdan ayrıldı.

Nadide bir çiçek soldu.

Nurlar içinde uyusun.

Yazarın Diğer Yazıları