Mustafa Kemal ve dinî yayınlar meselesi

“Bugün”ü anlayabilmek için “dün”ü bilmek lâzım.
Mustafa Kemal’i, Osmanlı’yı nasıl canlandırıyorlarsa, hayallerini yıkmış bir ihtilâlci görüp toptan yok sayanları Allah’a havale ederek, içinde bulunduğumuz mübarek ayın “mana ve ehemmiyeti”ne uygun, Millî Mücadele’nin ardından Mustafa Kemal’in neden dinî yayınlara önem verdiği üzerinde duracağım.
(Ezanın Türkçe okunması meselesine girmeyeceğim. Halkın dinini doğru öğrenmesi için tedbir alan bir insanın, olmaması gereken bir şeyi neden teşvik ettiğini anlamakta açıkçası zorlanıyorum. Bir oldu bittiye mi getirildi, bir “yanıltma” mı, yoksa kraldan fazla kralcıların aşırı uygulaması mı söz konusu?!)
Çok kısa şu hususu da belirttikten sonra asıl konuya geleceğim: “Osmanlı” diye yatıp kalkanlar, akıl yürütmekten âciz slogancılardır. Çok ağır oldu, biliyorum... Yine çok kısa açayım: Eğer akıl yürütseler, sloganik düşünmeseler Türkiye Cumhuriyeti’nin tabiî bir netice olduğunu görürler.

***

Yard. Doç. Dr. Mustafa Önder “Millî Mücadele Yıllarında Atatürk, Dinî Yayınlar ve Din Adamları” başlıklı makalesinde, Mustafa Kemal’in halkın dinini doğru öğrenmesi için nasıl çaba harcadığını ortaya koyuyor.
Dr. Mustafa Önder, “Atatürk samimi bir Müslüman, şuurlu bir Türk milliyetçisi, okuyan ve yorumlayan bir aydındır. Özellikle dini eserleri dikkatle tetkik edebilen ve yanlışlarını bulacak derecede Arapça bilgisine ve dini malumata sahip birisidir” dedikten sonra dinî yayınlar meselesine gelir.
Mustafa Kemal, 1 Mart 1922 tarihinde TBMM açılış nutkunda, halkın dinî konularda aydınlanması ile ilgili şunları söylemiştir:
“Efendiler! Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhanî, ahlakî gıdalarına en feyyâz menbalardır. Binaenaleyh camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı tenvîr ve irşâd edecek kıymetli hutbelerin muhteviyatına halkça itilâ imkânlarını temin, Şer’iyye Vekâleti Celilesi’nin mühim bir vazifesidir. Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve dimağa hitap olunmakla ehl-i İslâm’ın vücudu canlanır, dimağı saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran Huteba-i Kiram’ın hâiz olmaları lazım gelen evsaf-ı ilmiye, liyakat-ı mahsusa ve ahval-i âleme vukuf hâiz-i ehemmiyettir. Bütün vaiz ve hatiplerin bu ümniyeye hâdim olacak surette yetiştirilmesine Şer’iyye Vekâleti’nin sarf-ı mukderet edeceğini ümit ederim.” (Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17:1, 2012)
Maalesef çok kişi, daha doksan yıl önce yapılmış Mustafa Kemal’in bu veciz konuşmasını anlamamıştır ama ne demek istediğini yine karineyle bulmuştur. Konuşmasının özü: Minberlerde halkın anlayabileceği lisanla konuşulması, bunun için hatiplerin ilmî liyakata sahip olmaları ve dünyada olup bitenleri bilmeleri gerektiğine işaret etmektedir.
Mustafa Kemal çok önemli bir şey söylüyor: Bunun için Şer’iyye Vekaleti yani dinî meselelere bakan Bakanlık buna önayak olsun!
Neler yapıldığını yarın okuyacağız.

Yazarın Diğer Yazıları