"Müslümanlar" neyi anlamalı?

İktidar yanlısı da olsak, muhalif de olsak, Türkiye'nin gidişatını beğenmiyoruz, hemen herkeste "bu işin sonu nereye varacak?" diye bir endişe var. Aslında, Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, halk olarak hepimizin toplam kalitesinin bir yansımasıdır! Böyle dediğim zaman, iktidara karşı duruşu olanlar "Ülkenin içinde bulunduğu durumdan biz sorumlu değiliz" diye cevap veriyor...

***

Çarpıcı bir örnek var. Ankara'nın göbeğinde Ulus semtindeki 540 yıllık Karyağdı Türbesi'nin çatısını kaplayan kurşun levhalar, hırsızlar tarafından sökülerek çalındı.

Habere göre Ulus sakinleri, geçen yıl da iki hırsızı gece saatlerinde türbenin kubbesindeki kurşun levhaları sökerken gördüklerini, durumu polise bildirerek yakalanmalarını sağladıklarını ve hırsızların 11'er ay hapis cezası aldığını ancak türbeye bu yıl da başka hırsızların dadandığını, her geçen gün çatıdaki levhaların azaldığını söyledi!

Şimdi hırsızları yakalatanlar da bu hırsızlıktan sorumlu mudur? İşte tam da onu söylüyorum! Evet sorumludur! 540 yıl önce, böyle güzel türbeler yapan bir medeniyet, şimdi o binanın çatısını kaplayan kurşunu bile hırsızlardan koruyamıyorsa, bunda siyaset kurumuyla, yargısıyla, polisiyle, esnafıyla hepimizin bir hissesi vardır!

Asıl hisse ise çürümenin önüne geçemeyen okumuşlara aittir! "Aydın" diyemiyorum; aydınımız olsaydı, bu kadar bozulmazdık!

***

Çürümeyi gören felsefeciler de çözüm arıyor. Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde düzenlenen "Küreselleşme Karşısında Gençlerimiz: Şahsiyetin İnşası" konulu panelde konuşan ilahiyat profesörü Dr. Celal Türer, "Küreselleşme denen bir olguyla karşı karşıyayız. Bunu doğuran sebepler, iletişim teknolojisi, hareketlilik ve bağlantılılık. Artık her şey birbirine bağlı. Küreselleşmeyi tersinden söylüyorum, iyi bir şey. Çünkü insanlık, bütün kürenin kaderinin kendilerine bağlı olduğunu fark etti" dedi!

Oysa, küreselleşme bir projedir! Öyle ki Türkiye'nin başbakanı, küreselleşme çerçevesinde dayatılan, Türkiye'yi ve 22 İslam ülkesini parçalara ayıran Büyük Orta Doğu Projesi'nin eş başkanıydı.

Şimdi ise ABD Başkanı Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı Herbert Raymond McMaster, Suudi Arabistan'ın on yıllar önce "Müslüman Kardeşler" tipi örgütlere destek verdiğini bugün bu rolün Katar ve Türkiye tarafından üstlenildiğini söyledi!

Türkiye'nin Dışişleri açıklamasında ise iddialar "kabul edilemez" olarak nitelendirildi ve "ABD'nin YPG gibi terör örgütlerine desteği bırakarak, Türkiye'nin terörizm ve radikalizmle mücadelesine daha somut ve etkin destek vermesini beklemekteyiz." denildi!

İyi de adama "Müslüman Kardeşler Enternasyonali neydi?" diye sorarlar!

"Rabia işaretini kimden aldınız?" diye de sorarlar!

Müslüman Kardeşler'den değil mi?

"Arap Baharı" diye Müslüman Kardeşler'i Mısır'da iktidara getiren proje de ABD'nin değil miydi? Uygulamayı Türkiye'ye yaptırdıktan sonra Mursi'yi devirerek Türkiye'yi ortada bırakmadılar mı? Tıpkı Suriye'de yaptıkları gibi!

ABD, sadece YPG'nin değil PKK'nın da IŞİD'in de FETÖ'nün de koruyucusu ve kollayıcısıdır ama, PKK ile iş birliği yapmak, masaya oturmak, çözüm süreci geliştirmek veya FETÖ ile "aynı menzil"e yürümek, sonra öküz ölünce ortaklığı ayırmak da Türkiye'yi yöneten kadronun işi!

Üstelik muhalefet de ana gövdeler olarak bu işlerin seyircisidir!

***

İslam İş Birliği Teşkilâtı ise Suudi Arabistan etkisinde "ABD ve İsrail ile İş Birliği Teşkilâtı"dır! İşte Prens Salman'ı da İsrail'e davet ettiler! ABD'ye uşaklık eden, kendi halkını veya türbeleri soyan; ihaleleri yüzde 25 komisyona bağlayan bir siyasi kültüre sahip olanların, vatanını da koruyamayacağını bütün "Müslümanlar" iş işten geçmeden anlamalıdır!

Yazarın Diğer Yazıları