Meslek öğretmeyen müfredat havanda su dövmektir
Millî Eğitim Bakanlığı önümüzdeki yıldan itibaren uygulanmak üzere müfredatı yani eğitim-öğretim programını değiştirmek istiyor.
Bu amaçla hazırladığı taslağı tartışılması, eleştirilmesi, yeni öneriler getirilmesi amacıyla kamuoyuyla paylaştı.
Taslağa şöyle bir göz attığımda bugünkünden çok farklı şeyler planlandığını göremedim doğrusu.
...
Peki, dört dörtlük bir müfredat programı nasıl olmalıdır?
Öğrenciler anaokulundan itibaren yeteneklerine göre yetiştirilip liseyi bitirinceye kadar mutlaka geçerli bir meslek sahibi yapılmalıdır.
Bakanlığın elinde böyle bir program için yararlanabileceği Köy Enstitüleri gibi harika bir örnek de bulunuyor.
...
Köy enstitüleri 1940 yılından itibaren kurulmaya başlanmıştı.
Geniş tarım arazilerinin yanında 21 köy enstitüsü kuruldu.
Bu okullara alınan ilkokulu bitirmiş öğrenciler bir yandan köy öğretmenliğine hazırlanıyor, diğer yandan ek bir meslek kazanmaları için uğraşılıyordu.
Derslerin yarısı temel örgün eğitimle ilgiliydi, diğer yarısı ise uygulamalıydı.
Elime köy enstitülerinden verilmiş bir karne geçti. Okutulan derslerin isimleri şöyle: Tarih, coğrafya, ev idaresi, resim, beden eğitimi, müzik, askerlik, kooperatifçilik, sağlık bilgisi, ruh bilim, özel öğretim metotları, eğitim bilimi, eğitim bilimi tarihi, toplumbilim, tarla tarımı, hayvancılık, tarım teknolojisi, tarım işletmeciliği ve ekonomisi.
...
Erkek öğrenciler bir yandan öğretmenliğin gerektirdiği bilgilerle donatılırken diğer yandan demircilik, marangozluk, inşaat işleri, ayakkabıcılık öğreniyorlardı. Tarım ve hayvancıkla ilgili derslerde ise fidanlar dikiliyor, sebze ve meyveler üretiliyor, ineklerden süt sağılıyor, arıcılık ve tavuk yetiştiriciliği yapılıyordu. Denize yakın yerlerde balıkçılık önemli bir uğraş alanıydı. Enstitüye ait teknelerle balığa çıkılıyordu.
Kız öğrencilere öğretmenliği nasıl yapacaklarına ilişkin bilgilerle birlikte tarım ve hayvancılığın gerektirdiği beceriler kazandırılıyor, terzilik ve aşçılık öğretiliyordu.
...
Köy enstitülerinde öğrencilerden bir müzik aletini iyi şekilde çalması isteniyordu. Mandolin, keman, piyano, akordeon, bağlama yaygın çalgılardı. Ünlü halk ozanı Âşık Veysel enstitüleri dolaşarak öğrencilere bağlama öğretiyordu.
Halk oyunları ve tiyatro gösterileri bütün enstitülerde eğitimin bir parçası olmuştu. Öğrencilerin Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı dünya klasikleri kitaplarını okuması da sağlanıyordu.
...
Köy enstitülerinde aralarında Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Dursun Akçam’ın da olduğu değerli edebiyatçılar, Ayşe Baysal, Yahya Kemal Kaya, İsmail Avcı, Mürüvvet Bilen, Fikri Cantürk, Doğan Çağlar, Hüsnü Arıcı, Saim Kaptan ve Yahya Özsoy’un da olduğu önemli bilim insanları da yetişti.
...
Bu harika okullar ne yazık ki siyasi tartışmaların, çekişmelerin kurbanı oldu.
Kimileri enstitülerde kız ve erkek öğrencilerin bir arada olmasına karşı çıkıyor, kimileri “Buralarda komünist yetiştiriliyor” diyordu.
ABD’nin söz konusu okulların kapatılmasını istediği, Türkiye’ye vereceği kredi için bunu şart koştuğu da çok konuşulmuştu.
Sonuçta Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un büyük emekler harcayarak özenerek kurdukları ülke gerçeklerine yüzde yüz uyumlu enstitüler 1946’dan itibaren kapatılmaya başlandı. Son enstitü de 1954 yılında kapatıldı.