Maliyedeki çöküşün bedelini ödemeye hazır mısınız?
'Bütçe Disiplini' uzun yıllar boyunca AKP iktidarının övündüğü bir konuydu. Bütçe açıklarının düşük olmasını 'Bizde savurganlık yok, popülizm yok, kaynakları yandaşlara akıtmak yok' diyerek açıklıyorlardı. Konu ne zaman kendilerinden önceki yönetimlerin verdiği büyük bütçe açıklarına gelse, 'ekonomide talan ve iş bilmezlik' o yılların gerekçesi oluyordu.
Gün geldi, devran döndü. Yanlış dış politika tercihleri ile dünya üzerinde Katar haricinde dost kalmadı. Bu da Türk ekonomisinin tercih edilme avantajını ortadan kaldırdı. Üstüne bir de boş hayaller peşinde, Suriye'de zar zor kazanılmış, vatandaşın helal alın teri 80 milyar dolar savruldu gitti. 2017 yılından itibaren üretimde dışa bağlı firmaları yüzdürmek için 200 milyar TL'den fazla bir fon heba edildi. Ne firmalar düze çıktı ne vatandaş. İthal edilen dış girdiler, incik boncuk ile Çinliler zengin edildi.
Büyük köprü, tünel, otoyol projelerine garanti paralar ile bütçeye bir darbe daha vuruldu. Modası batıda çoktan geçmiş 'Keynezyen görüş' ile verimli olmayan, teknoloji yaratamayan ekonomiyi inşaat faaliyetleri ile canlandırmakta ısrar edildi.
Türk ekonomisi normalde katma değeri yüksek yani teknoloji yoğun mallar üretseydi devletin harcamaları artırması ekonomiyi yüzdürebilirdi. Ancak beton üretmekten başka bilmeyen bir ekonomiye ayrıdığınız milyarlar sadece bir grup 'Betoncu veya Al/Satçı Tacir Oligark' yaratmaktan öteye geçemedi.
Reformlar yerine bu bozuk yapıyı savunmak ülkenin gelir ve gider dengesini daha da bozuyor. Alın size son açıklanan Temmuz ayı bütçe sonuçları: 2020 yılı Temmuz ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 116,2 milyar TL, bütçe gelirleri 86,5 milyar TL ve bütçe açığı -29,7 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
Ocak-Temmuz arasında verdiğimiz açık 139 milyar TL oldu. Nereden geldik nereye gidiyoruz demeniz için size 2015 yılının bir yıllık açık rakamını vereyim: -19,4 milyar TL Peki 2016'da bu rakam nedir? -37 milyar TL
Geçmiş rakamları kat kat katlayan bu rakamla AKP'li politikacıların 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması'na gönderme yapmaları da artık imkansız hale gelecek.
AB üyeleri ekonomik ve parasal birlik için bazı koşullar belirlemişti. Bu kriterlerden birisi de "üye ülkenin bütçe açığının GSMH'ya oranının yüzde 3'ü geçmemesi" idi. Türkiye yıllarca bu oranın altında kalmış fakat AB üyesi olamamıştı. Ancak son rakamlarla bu devir kapandı.
Bütçedeki derin harabiyetin bu yazıyı okuyanlar için büyük etkileri olacak. Zira giderler artarken gelirler düşüyor diye devletin durması kabul edilemez. Gelirleri giderlere denkleştirmek için borç alındı, alınacak.
2020 Ocak-Temmuz arası bu borçlara ödenen faiz 79,5 milyar TL oldu. Yani bu yılın ilk yedi ayında 10,7 milyar dolar tefecilere faiz ödemesi yaptık.
Bir kez daha vurgulamakta yarar var, verilecek açıklarda kamu maliyesinin hala yeri var, esneme payı var diye konuşanların atladığı konu 'Türk ekonomisinin düşük teknoloji içeren ürün ihracatı' ile oluşan mali hasarı tamir edemeyeceğidir.
Bir batı ülkesi 'Virüs' ya da durgunluk nedeni ile büyük açıklar verebilir ama 1-3 yıl içinde bu hasarı tamir edebilir. Çünkü ekonomileri gelir yaratacak verimliliktedir. Ama Türk ekonomisinin yaralarını sarması için önce reform paketlerinin açıklanması sonrasında bu plana bağlı kalarak, yandaşlara sıfır kuruş verecek bir disiplinle en az 3-4 yıllık süreye ihtiyaç vardır.
Özetle an itibari ile karşımızda duran bu açıklar zam olacak, vergi olacak, enflasyon olacak, fakirlik olup Türk halkının canını sıkacak…