Kültür olarak neyim?
Prof. Dr. İskender Öksüz’ün ABD’de öğrenciyken “Gelb” adında bir Yahudi arkadaşının Yahudiliği fazla övdüğünü ama yememesi gerektiği hâlde domuz eti yediğini hatırlatınca, Gelb’in: “Dinen pek iyi bir Yahudi değilim. Ama kültür olarak Yahudiyim.” dediğini yazmıştım.
Mesele “kültürel dindarlık”tan çıkmış ve İskender Bey, bu konuda bana görüşlerini göndermişti.
Benden bir not: Daha önce de yazmıştım. Filistin’deyim... Ramallah’ta Bîrzeyd Üniversitesi’ne gitmiş, üniversitenin halkla ilişkiler müdürüyle görüşmüştüm. Müdür Albert Agazaryan Türkiye’den göçürülmüş Ermeni ailedendi ve anneannesi sadece Türkçe bildiği için o da mecburen Türkçe öğrenmişti. (Samimi sohbet arasında, Taşnakçı zihniyetin kullandığı “kestiniz” kelimesini telaffuz ettiğini de belirteyim!).
Agazaryan anlatmıştı. Kudüs’te birine sormuşlar: “Yahudi misin, Hıristiyan Müslüman mısın?” Adam: “Ateistim!” demiş. Tekrar sormuşlar: “Tamam anladık ateistsin de, ne ateisti? Yahudi ateisti mi, Hıristiyan ateisti mi, yoksa Müslüman ateisti mi?!”
Neye inanırsa inansın, insan ait olduğu cemiyetten kopamaz.
“Dinsiz/komünist” (kendi ifadesi olduğu için yazdım.) Aziz Nesin’in dinî bayramların ihmal edilmemesi gerektiğini vurguladığını birçok takipçisi bilmez bile!
Prof. Dr. İskender Öksüz devam ediyor:
“Gelb tek örnek değil. İlber Ortaylı, üç nesildir vaftiz olmamış, fakat Hıristiyan kültürünün tam da ortasında yer alan insanların arttığını yazıyor. Kötü şöhretli Huntington’ın ‘medeniyetler’ tasnifine bir göz atın: 1) Protestan-Katolik, 2) Ortodoks, 3) Müslüman... diye gider. ‘Dinler’ değil, medeniyetler, yani Anglo-Sakson sosyoloji anlayışına göre kültürler tasnifi diyor.”
İskender Bey, “Kültürel olarak dindar!” ara başlığı altında şunları yazıyor:
“Din, hiç şüphesiz, kültürün önemli bileşenlerinden biridir. Onu dil ve tarih şuurundan hemen sonraya yerleştirebiliriz. Bugün Türk halkında genel olarak kültürün gerilediği doğrudur ama bu gerilemiş kültürde bile dinin musikiyi, mimariyi, dili, genel tavır ve hareketimizi ne kadar etkilediğini görebiliriz. Cami kubbeleri hâlâ çoktan bire doğru yükselir... Klasik musikimizin önemli, belki de en önemli bölümü tekke ve bilhassa Mevlevî bestekârların ürünüdür. Klasik edebiyatımız da öyle. Bugün bile turist ağırlamaya kalktığımızda ilk aklımıza gelen, döner kebaptan hemen sonra, ‘dönen dervişler’dir. Biraz daha derinleşirsek Yunus’u, Hacı Bektaş’ı, Hacı Bayram’ı masaya getiririz. Askerlerimiz hâlâ ‘Allah Allah!’ diye taarruza kalkar. (Piyade nizamnamesinde böyle yazılıdır.) Belki bilerek belki bilmeyerek, her ‘hayırlı işler’ dilediğimizde, her ‘maşallah’ ve ‘inşallah’ımızda, minimal de olsa dinimiz vardır. Bugün, bu ‘bilerek ve bilmeyerek’in ‘bilmeyerek’ bileşeni baskındır. Fakat bu şuur kaybı yeni değildir.”
Yarın devam.