Kimin adamı?!
Abdullah Kıran “Türkiye, Kerkük referandumuna vetosunu kaldırmalı” başlığıyla köşesinde bir “makale” yazmış. Bu tür yazılar “makale” değildir; ancak “fıkra” diyebiliriz. Kerküklü Türkmenler, tam manasıyla Doç. Dr. Abdullah Kıran’ın ipliğini pazara çıkardılar ve fikrini tamamen çürüttüler. (Yan’da SelcanTaşçı’nın köşesinde de okumuşsunuzdur.)
Hükûmet “Suriye Suriye...” derken, unutturulmak istenen Irak’taki savaşımız hâlbuki... “Kandil PKK Krallığı” çökertilemedi; Talabanî ve oğlunun marifetiyle Süleymaniye’de ABD’li zorbaların askerlerimizin başına çuval geçirmesinin hesabı sorul(a)madı... Şimdi de “içimizdeki uzantılar” Kerkük’ü pişiriyorlar.
Abdullah Kıran adlı Doç.’un yazdıklarına
bakın siz:
“Türkiye’nin Kerkük referandumu konusundaki ‘vetosunu’ kaldırması durumunda, Türk-Kürt ilişkileri stratejik bir ortaklığa doğru gidebilir.”
Böyle dolambaçlı cümle kuracağına doğrudan “Kerkük, Barzanî aşiretine bağlanmalıdır” desen olmaz mı, Abdullah Kıran! Referandum için Barzanî bütün zemini hazırlamış, sana da kamuoyunu ikna etmek düşmüş!
A. Kıran fikrini ince ince örüyor:
“Dün olduğu gibi, bugün de Kerkük, Kürt meselesinde Gordion Düğümü rolünü oynamaktadır. Ancak bu düğümü çözmede, Türkiye hiçbir dönemde olmadığı kadar tarihî bir fırsatı yakalamış bulunmaktadır. (...) Doğrusu Türkiye [referandum konusunda] 140. maddenin uygulanmaması için ta başından beri en sert muhalefeti gösteren ülke
oldu.”
“Niye acaba?” diye sordun mu Abdullah
Kıran!
Devlet kendi bekasını düşündüğü gibi tarihî vetireyi de göz önüne alır.
Sen tarihi hiç okudun mu! Bölgede kimler hüküm sürmüş, kim kiminle karışmış, kim siyasî olarak “devletçik” ortaya çıkarmak istemiş, kim kimi ayrıştırmaktan medet ummuş?
***
İki defa Kuzey Irak’a gittim... Barzanî’nin, Talabanî’nin tasallutundan kurtulmak isteyen halkın asıl gönlü nerede biliyor musun sen: Türkiye’de... Şimdi Irak’ın kuzeyinde, siyasî mülâhazadan arındırılmış, aklıselimle bir referandum yapılsa, Türkiye ile bütünleşmek istenecektir. Bütün görüşmelerimde bunu hissettim. Çünkü, Kürt kardeşlerimizin de Türkmen kardeşlerimizin de ana kitlesi Türkiye sınırları içindedir.
Bu “bütünlük” Prof. Dr. Abdülkerim Zeydan’ın fetvasına çok uygun olur. O, “birlik” için, Kerkük asla Barzanî’ye bağlanamaz, Bağdat’a bağlı kalsın, diyor.(Aksi takdirde “ta’zîr” gerektiğini belirttiğini yine hatırlatayım.) Bundaki maksat “ümmet” bölünmesin! En müfrit “İslâmcı siyasî Kürtçü” tanıdığım Müfid Yüksel bile “Hakkârili Prof. Dr. Zeydan’ın fetvası dışına çıkılmamalıdır” dedikten sonra, Abdullah Kıran, ne konuşuyor!
Irak’ın kuzeyi Türkiye’yle birleşirse, “ümmet” daha genişleyecektir. O zaman “Bağdat” yerine “Ankara” niçin tercih edilmesin!