Karadeniz’in hem ‘kara’sı...
Ülkemiz öyle bir bölgede bulunuyor ki, hangi yönüne baksanız stratejik...
Yaşadığımız yeri Türklerin sonradan gelip “vatan” edindikleri bir “toprak” olarak düşünürseniz ve ellerinden toprakları gidenlerin yüreklerindeki hınç tortusunu da eklerseniz, nelerle karşı karşıya olduğumuzu düşünmek dahi istemezsiniz... “Dehşet” desem, kelime yetersiz kalır!
Burada “milliyetçilik” karşınıza çıkıyor işte... “Millî tefekkür sahibi” olmayanlar, “vatan” ve “toprak” arasındaki farkı kavrayamazlar. Kavrayıp da “vatan”a sahip çıkmazlarsa, onların niyetleri bambaşkadır ve içimizde sağından soluna bu “unsurlar” -çok acı- fazlasıyla vardır.
Benim nazarımda iki isim anlaşılmalı ve hazmedilmelidir: İbn Haldun (1332-1406) ve Mehmet Âkif (1873-1936)... İbn Haldun ayrı bir kategori... Onun “asabiyet” ve “umran” teorilerini (bu iki teoriye bağlı olarak devlet yönetim şeklini) bilelim yeter, diyeceğim ama “anlama” da bir külfettir ve bu külfete herkes katlanamaz. İlim adamlarımız, çok şükür artık kafa yoruyorlar. İbn Haldun’un entelektüel manada anlaşılması bile bizi “uyandırma” için yetecektir.
İbn Haldun’u geçelim ve Mehmet Âkif’e gelelim. Mehmet Âkif “İslâmcı” bilinir değil mi? Âkif, tam anlamıyla “millî kimlik”tir ve “Türk”tür. “Millî” ve “Türk” tarafını atıp “İslâmcı” diyerek “-cı” (-izm) içine sokarsanız, anlam bambaşka bir şekil alır; o artık “bizim” ve “biz” değildir. (“Türk’ün Adını Silme Planı”nı uzun uzun yazmıştım. Bazı siteler, yazıları bir araya toplayıp bütün vermişler. Ayrıntı orada.)
***
“Milliyetçi değilim” , “milliyetçilik zehirdir” diyen bazı unsurlar (burada dinlisi-dinsizi kol koladır!) yazdıklarımıza anlam veremezler ve hatta “düşman” kesilirler. Onlarda “vatan” yoktur, sadece “toprak” vardır. “Toprak” neresi olsa fark etmez.
Doç. Dr. Kemal Üçüncü’nün “Yeni Yüzyılda Trabzon ve Doğu Karadeniz Havzası: Ekonomik, Siyasî ve Stratejik İmkân ve Kabiliyetler” başlıklı bir makalesi elime geçti...
Görülmek istemeyen, üstü açılırsa, karşılarına nelerin çıkacağı düşünülmeyen bir konu Karadeniz... Hem “kara”sıyla, hem “deniz”iyle “devasa” bir mesele olarak önümüze getireceklerinden kuşkunuz olmasın.
Doç. Dr. Üçüncü şu hususa dikkati çekiyor:
“Karadeniz’i havzası ile birlikte geniş manada düşündüğümüzde 330 milyonluk nüfusu, 1 trilyon doları aşan dış ticaret hacmi, 20 milyon kilometrekarelik yüzölçümü, ayrıca dünyanın en büyük 2. enerji havzasının iletim ve işlenme hatları üzerinde olması özellikleri ile önemlidir.”
Kemal Üçüncü, “lâf” değil, “icraat” diyerek makalenin özünü veriyor. Hem ticarî imkânları, hem kültür imkânları, hem tarihî veçhesi, bizim Karadeniz’e yönelmemizi gerektiriyor.
Karadeniz “vatan” toprağıdır ve Doç. Dr. Üçüncü makalesinde yapılması gerekenleri tek tek sıralamıştır. (“Haberakademi” sitesinde okuyabilirsiniz.)