Kalitesiz eğitim
Üniversiteler meselesini, münhasıran yardımcı doçentlerin dertlerini bu köşeye taşıdım. Mektuplar müşahhas örneklerdir. Fazla e-posta gönderildi. Nelerin aksadığını, insanlarımızın neleri eksik gördüğünü bilebilmek için mektuplar ayrı değer taşır.
1. mektup:
“Kızım 15 yıllık memur, 6 yıldır yrd. doçent; 2. derece 3. kademeden (gerçi başka bir üniversiteye geçtiği için 4. derecenin 9. kademesinden) maaş almakta (son maaşı 2.700 TL)... Haftada gündüz öğretiminde 40 saate yakın derse girdiği yıllar oldu; buna rağmen 19-20 saatten fazla ders ücreti yani yaklaşık 800-900 TL) de alamazdı. Bu çocuklar ne zaman araştırma yapacaklar?
Liseler ilkokul, üniversiteler lise seviyesinde bile değil... Özel okullar da çoğu diploma fabrikası, üniversiteleri de siz belirttiniz. Eğitim-öğretim ticaret hâline getirilmiş. Bilgi üretme ve araştırma şöyle dursun, mevcut bilgileri bile öğretmekten âciz. Hele hele doktorasını yapmış kişilerin bile Türkçeden geçer not alamayacakları bir dönemdeyiz. YÖK, yabancı dil barajlarından önce Türkçe yeterlik barajları koymalıdır. İlk ve orta öğrenim gibi yüksek öğrenim de iflas etmiştir. Türkiye’de hiçbir alanda iyileşme yok, aksine gerileme var... İkazlarımız da su üzerine yazı yazma gibi olmaktadır.” (M. Kılıç)
2. mektup:
Arslan Bey, yazdıklarınız tamam doğru ama bunlar madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü içler acısıdır. Herkes para talep ediyor da, akademisyen olarak ne yapıyor? Lise öğretmeninden ne farkı varmış? Yok kütüphane, yok kaynak, vs. vs. Misal; köklü eski üniversiteler... Akademisyenlikler arasında, yükselme kriterleri bile farklı. Temel bilimlerde uluslararası hakemli dergilerde makale yayımlamak şartı varken sözelde böyle bir şey yok.
Arslan Bey, anlı şanlı prof.’larımızın kaç tane makalesi var? Türkiye’de dünya bilim adamı standartlarına göre bilim adamı son derece az. Maaş konusuna gelince; standart maaş olmaması gerekir, yani biri çalışıp çabalayıp bir şeyler üretiyor, diğeri yatıyor ve aynı maaşı alıyor. Bu olmaz!
Arslan Bey, benim oğlum [A.İ G.] Bilecik Şeyh Edebalı Üniversitesi’nde bölüm başkanlığı yapıyor, 32 yaşında doçent oldu ve şu anda 33 yaşında. YÖK, bölümüne daha öğrenci almıyor. Çünkü fizik, kimya, biyoloji ve matematiğe öğrenci gelmiyor. Master ve doktora öğrencisi de vermiyor. Fen fakülteleri ile eğitim fakültelerinin matematik, fizik, kimya, biyoloji bölümleri kapanıyor. Ama sözel bölümlerine öğrenci geliyor. Ayrıca gelen öğrencilerin temelleri sıfır; hiçbir şey bilmiyorlar. Bunlar kangren olmuş yaralardır.
Arslan Bey, her ile baraka üniversite açmanın asıl nedeni kadrolaşmaktır, yüksek öğretimi ele geçirmektir. Çünkü bu zihniyetle bağdaşmayan hocalar emekli olunca yerlerine bunlar gelecek!” (R. Göker-Konya)
Bu meseleler Türkiye’nin asıl gündemi olmalıdır. Üniversitesiz gelecek düşünebilir miyiz?! Onun için e-postaları vermeye devam edeceğim.