İzah metni gönderilmeli!
Bence şu yapılmalı: Türkiye'deki PKK'nın önünü açmak için bildiri yayınlayan "5. kol" 1128 imzacıyı destekleyen Batılı öğretim üyelerine ve Nobel almışlara, ülke birliğinin gereğine inanan ilmî alanda isim yapmış en fazla 10 tanınmış akademisyen, bu bildirinin fikir hürriyetiyle ilgisinin olamayacağını izah eden birer mektup göndermelidir.
Mektubu imzalayacakların, Ak Parti'nin yanından yöresinden geçmemiş olması tercihimizdir.
1128 akademisyen gerçekten çok kötü bir metne imza atmıştır. Voltaire'ni "Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için ölümü göze alırım." sözünün muhtevasına asla girmeyecek bir metindir. (Bu sözü Voltaire'in hayatını yazan birinin uydurduğu da söylenir. Madem onun kabul edilmiş, biz de öyle yazıyoruz.)
Bu akademisyenlerin bu kadar "saf"laşması beni Türk ilmi adına ziyadesiyle üzmüştür. İlim sorgudur, ilim şüphedir, ilim analitik düşüncedir. Bu metinde sorgumuzu karşılayan, şüphemizi gideren analitik bir izah yoktur. O metni, hendek kazan en fazla lise mezunu 18-19 yaşındaki bir çocuk bile yazar. Çünkü, ona devletin katil, katliamcı olduğu inandırılmış ve o da bu kesin inançla ölümüne hendek kazmış, taş yığmış, duvar örmüş; arkasından ateş ediyor. "Asıl hendekler üniversitede!" diye başlık atışımız tam yerinde. Cehalet ötesinde kasıt, kasıt ötesinde aptallık diz boyu...
1128 akademisyen ve bu akademisyenlerin yazdıklarını tasdik ederek "fikir hürriyeti" mavrasıyla bildiri yayınlayan 611 akademisyenin tavırları, sosyolojik, psikolojik ve tarihî perspektifle masaya yatırılmalı, ilmî ehliyetlerinin olup olmayacağı tartışmaya açılmalıdır.
"Taraf" olmanın da bir seviyesi vardır. Bu kadar kötü, bu kadar kasıtlı bir metne imza atabilenler, ilim yolundan geçmiş bir gazeteci olarak söylüyorum, kesinlikle ilim adamı olamazlar.
Böyle bir metin üzerinde, hele bir ilim adamının elinden çıkmışsa, 40 defa düşünmek gerek. Metin o akademisyenlere dikte edilmiştir. Başka türlüsü mümkün görünmüyor. PKK'yı savunsalar dahi, metnin, insanlara, "Acaba doğru olabilir mi?" sorusunu sorduracak bir zemini olmalıydı.
Aktivist görünmenin, protestist görünmenin, fikir hürriyetlerinin savunucu görünmenin yolu bu olmamalıdır.
Mazlumun yanında olmak mı? Mazlum kim?
PKK, çürümüş bir ideolojinin takipçisidir. Sapkın ideolojilerini dayatabilmek için bir zemin bulması gerekiyordu. Çağın hastalığı mikro milliyetçiliğin damarlarına oynamıştır. 1128+611 akademisyen içinde kaçı PKK'nın damarına oynadığı etnisitenin mensubudur? 100 tane çıkar mı?! Çürümüş ideoloji mensubiyeti onları PKK'yı savunmaya itmiştir.
Bu sapkınları savunmaları için en son Nobel kazanmışlara bir metin imzalatmışlar. Metnin bir yerinde şöyle deniyor: "… kriz durumlarında barışçı çözümlere öncelik verilmesini kendi hükûmetlerine gerekli gördüklerinde hatırlatmaları, kesin olarak bir yurttaşlık görevidir."
Bu cümleye itirazım yok. Ama 1128+611'in öyle derdi olmamıştır.
Dediğim gibi; bir düşünce kuruluşunun öncülüğünde, cevap niteliğinde, kimsenin itiraz edemeyeceği bir metin bütün imzacılara -içimizdeki aptallar da dâhil- gönderilmelidir.