"İsterseniz biraz da kar savurtturayım" (12 Şubat 2016)
"Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha fazla olursa o ülke batar" demiş Montesquieu...
Sadece ülkeler değil, böyle düzenlerin hâkim olduğu daha küçük yapılar, ticarî işletmeler, kulüpler, odalar, partiler, cemaatler, dernekler de eninde sonunda batıyor... Yalakalar, yağcılar, dalkavuklar, uşaklar 'afyon' gibidirler ve sonuçta batışı hızlandırırlar...
'Yanlış'a nereden ve kimden gelirse gelsin 'yanlış' diyenlerin saygı gördüğü yapılarla, gemi göz göre göre kayalıklara doğru ilerlerken kaptana övgüler düzüp, sonra da bir kedi gibi sırtının sıvazlanacağı ümidiyle hayat sürenlerin egemen olduğu yapılar aynı olabilir mi?
Yapıların sağlığını test etmek için bakmak lâzım: Orada insanlar kendilerine nasıl yer açıyorlar? Omuzlarıyla mı, beyinleriyle mi? Yağcılık potansiyelleriyle mi, şahsiyetleriyle mi? Kral, diktatör, tiran, patron, genel başkan, şef, şeyh, önder, firavun vs. karşısında eğilme esneklikleriyle mi, dik duruşlarıyla mı?
İlk şıklar geçerliyse orada eğreti bir düzen tutturuluyor... Varlığınızı korumak için yağcılığınızın ve dalkavukluğunuzun dozajını hep üst düzeyde tutmak zorundasınız... Menfaatinize ve bahşedilmiş makamınızı koruma arzunuza 'sadâkat' elbisesi giydirmeli ve sonra da onu 'şeref' olarak takdim etmelisiniz...
'Sadâkat' ve 'şeref' ilişkisinde bir de Shakespeare'e kulak vermek işinize gelmemeli: "İktidar dalkavukluktan hazzetmeye başladığı zaman şeref daima ayaklar altında ezilmiştir..."
Olsun, 'atıl' denildiğinde atılmak, 'tükür' denildiğinde tükürmek, ardından 'yala' denildiğinde yalamak durumundasınız ve işi pişkinliğe vurmaktan başka çareniz yoktur...
***
Bu tipler hep vardı aslında... Padişaha "Ben patlıcanın değil, sizin dalkavuğunuzum" fıkrasında olduğu gibi cevap verirken de, devletlû sofrasında "Sıfır nedir?" sorusuna "Sizin yanınızda bendenizim efendim?" diye küçülürken de vardı... Kral "Kaç yaşındasın?" diye sorduğunda "Emrettiğiniz yaştayım" karşılığını verirken de tabii...
Hani "Millî Şef İnönü konuştuğunda sadece kuvvetli bir parti başkanı ve çelik iradeli bir devlet başkanı değil, aynı zamanda bütün bir millet konuşur. Çünkü şefin sesi Türk milletinin sesidir" diyor ya o günün büyük gazetecisi, işte öyle bir şey... Veya Fransız imparatoru böbrek sancısı çektiğinde onun gibi acıyla kıvranan ve kendilerini yerden yere atan dalkavuklar gibi bir şey...
***
'Liyâkat'in olmadığı yerde 'sadâkat' ancak işgalcidir... Gelişmeyi, ilerlemeyi, muhakemeyi, muhasebeyi, günü doğru okumayı ve geleceği doğru kurgulamayı engeller...
Bu tip durumlarda ilkel bir dinde olduğu gibi yapılar ve o yapıları yönetenler kutsanır... Günahlardan arınmış bir alan meydana getirilir... Aksini düşünenler, 'düşman, hain, münafık, kâfir, iş birlikçi' gibi dogmatik bir dille bastırılmaya çalışılır...
Yapı içten içe çürürken, en büyük görevi 'şeyh uçurmak' olanlar bunu ya hissetmezler ya da hissettiklerini dile getirmek o anda işlerine gelmez... Çünkü orası onların aynı zamanda 'fotosentez'le geçindikleri 'hayat sahaları'dır... Oradan uzaklaştıklarında ayakta kalmalarını sağlayacak özellikleri yoktur...
***
Bu yazı, herhangi bir kuruma veya kişiye özel yazılmış değildir... Sadece gözlem aktarma çabasıdır... Tam anlaşılması için bir fıkrayla tamamlayalım: Köyün birisi kuraklıktan kavrulurken, kendi hâlinde gariban bir dervişin yolu o köyden geçmiş... O esnada da köylüler yağmur duasına çıkmışlar... Dervişi görünce aralarına almışlar... Birden yağmur yağmaya başlamış... Bunun üzerine köylülerin içindeki dalkavuklar dervişi o kadar övmüşler, o kadar övmüşler ki o gariban da havaya girmiş... Sonra geçmiş gururla karşılarına "İstiyorsanız biraz da kar savurtturayım" demiş...
Hangi yapı olursa olsun, o yapının sağlığı için, o dervişi yanlış havaya sokmamak önemli... Ezop'un tilki ve karga hikâyesindeki bet sesli kargaya assolist muamelesi çekmemek önemli... Allah resulünün "Dalkavuğun yüzüne toprak saçın" emrine lâyık olmak önemli...
Basına açıklama yapan teknik direktörün omuz başından kameralara poz verir gibi, omuz gücü ve dalkavukluk potansiyeliyle değil, beyin ve şahsiyetle yer açmak çok çok önemli...