İşte size yol, işte yöntem...
Türkiye'de sadece aydın sorunu yok. Aynı zamanda dini önder, samimi toplumsal kanaat lideri sıkıntısı da var. Bu sebeple, sapla saman birbirine karışıyor ve sağduyu yerine şiddet egemen oluyor.
"Aydın yok" lafım, sübjektif bir iddia değil. İşte somut olarak karşımızda duruyor. Son olaylara bakın. Şu anda adına "aydınlar bildirisi" dedikleri olayı tartışmıyor muyuz?
Evet!
Peki, neden tartışıyoruz?
Çünkü ister muhalif, ister taraf olsun, ortada olması gereken, beklenen, nitelikli aydın profili yok da ondan.
Olması gereken, özlenen aydın hangi aydındır peki?
Olabildiğince derinlikli düşünen ve gelişmeleri sağduyu ile zihin süzgecinden geçirdikten sonra, kimseyi memnun etmek amacı gütmeden salt doğrunun peşinde olan kimsedir... Bir bu tanıma, bir de bizde "aydın" denilenlerin söylemlerine bakın. Daha birinci cümleleri katı bir ön kabul ve dolayısı ile ön yargı ile başlıyor.
Çağımızın önemli bir bilim adamı ve aynı zamanda bilim kuramcısı ve felsefecisi olan Thomas Khun "teoriyi baştan nasıl kurarsanız, sonucu da ona göre anlam kazanır" diyor.
Siz, en başından "devlet ceberut ve kötüdür" diyerek teoriyi kurarsanız, bundan sonrası ona göre şekillenecektir. Tıpkı en başından yanlış iliklediğiniz gömleğin düğmesine göre geriye kalanın sıralanacağı gibi...
İşte sözde "aydın" denilenlerin yaptığı da budur.
En başından teoriyi, "devlet, Kürtlere katliam yapıyor" üzerine kurduklarından lafın gerisini buna göre getirmişlerdir. Böyle bir durumda elbette bilimsel bir akıldan söz edilemez.
Neden edilmez?
Çünkü bilim ön yargılarla yapılmaz.
Aynı durum, sağduyunun sesi olarak aramakta olduğumuz din büyüğü/aydını için de geçerlidir. Ülkemiz, öyle çirkin ve tartışma götürmez olaylar yaşıyor ki bu hengâmede, kutlu bir ses, açıklayıcı bir vicdan, hakem olacak bir akıl aranır oluyor. Ancak sağduyunun sesi ya hiç duyulmuyor, ya da iktidardan yana tavır almış, onu haklı olsun olmasın savunan bir ses haline geliyor...
Hâl böyle olunca dinin sesi kesilmiş, din etkisizleştirilmiş, içine kapanmış ya da iktidarın, ideolojilerin payandası olmuş oluyor...
Oluyor da ne oluyor?
Halk gerçeği anlamakta bocalıyor...
Böyle bir ortamın bir diğer sonucu nedir biliyor musunuz?
Kaliteli tartışma yaşanmıyor.
Türkiye toplumu, sırf aydınları yüzünden toplumsal sorunlarını nitelikli olarak tartışamıyor.
Ön yargı, ön kabul, belirleyiciliği ile sağlıklı bir tartışma ortamı yaratmak kesinlikle mümkün değildir. Eğer salt gerçeği arıyorsanız bilimsel yöntem, bunun yol haritasını vermiştir. Francis Bacon'la başlayan ve Newton'la içeriğe kavuşan bilimsel yöntem, asrın filozofu Jhon Dawey ile problematik özellik kazanmıştır.
Bulgulara gelmezden evvel problemi tespit ve tanıma ile işe başlar, buradan hipotezler öne çıkarır ve sonra çeşitli tekniklerle elde ettiği bulguları yorumlayıp ilişkilendirerek sonuca gider.
Sözde aydınlar bildirisi, problemi tanımlamadan, bulguları görmeden ön yargılar üzerinden sonuca gidiyor. Ayrıca bir sosyal olgunun varlığını sürdürdüğü sosyal, siyasal sistemin öğeleri yok sayılarak, kısacası olaylar kendi bütünü içinde görülmeden sonuca gidilmez.
PKK, Orta Doğu siyasetinin bir parçası olarak yakın coğrafya içinde tüm siyasal aktörlerin etkilediği, kendisinin de etkilendiği bir yapıdır. Birinci tespit budur. Amacı, durumdan vazife çıkararak, 1-Türkiye'nin bir kısmını Suriye'nin bir kısmına eklemlemek, 2- Buradan özerk yapılar, küçük devletçikler çıkarmak istemektedir. Bunun tam zamanı ve fırsatı olduğunu düşünerek de kendisinden pay alacağı, parça koparacağı ve dolayısı ile ayrılacağı toprak sahibi devletle savaşmaktadır. İkinci önemli tespit de budur.
Kendini parçalatmak istemeyen devlet de buna silahlı cevap vermekte, kurulu düzeni, toprak parçasını korumak istemektedir. Üçüncü tespit de budur...
Eğer aydınsanız ve tarafsız kalmayı düşünüyorsanız, araştırma verilerini toplamaya buradan başlayacaksınız. İster hukuksal, ister siyasal tartışın, tartışmak için, önce vaka ve durum tespiti, sonra olaylar ve olgular, daha sonra da bunlar arasındaki ilişkiler üzerinden yorumlamak zorundasınız..
Ön yargısız... Ön kabulsüz... Aksi hâlde 1620'lerde Bacon'un tanımladığı zihinsel putlarınız (idolleriniz) sizi yönetiyor demektir. Nitekim sözde aydınların yaptığı da tam olarak budur.
Kendime gelince. Ben, vatan, bütünlüğünden yanayım.