İstanbul seçimleri ders verecek mi?
İstanbul seçimlerinde sonuç İmamoğlu lehine sonuçlanacaktır. Anketler bunu söylüyor. Zaten kazanılmış bir seçimdi. Şimdi bir hakkın sahibine iadesiyle sonuçlanacaktır.
İstanbul seçimlerinde İmamoğlu'nun kazanması, Türk seçim tarihine birçok not düşecektir.
Bunlardan birincisi, hiç şüphesiz, YSK'nın kendi kararları ile çelişmesidir.
İkincisi, iktidar gücü karşısında adaletin gücünü ezdirerek geri adım atmasıdır.
Üçüncüsü, Demokrasinin gördüğü zarardır.
Dördüncü, her ikisini bir arada tutan seçim güvenliği ve seçim adaletine getirilen zarardır.
Şimdi?
Türk milleti, kendisine verilen yetkiye sahip çıkacaktır.
Seçimin iptali demek, milletin verdiği yetkinin, millete rağmen geri alınması demektir. Halk bunu kabullenmeyecektir. Hâlbuki YSK dâhil tüm adalet mekanizmaları, egemen gücün (o da millettir) adına işlem yapar. Mahkemelerin; millet (egemenliğin sahibi) adına değil de başka güce itaat etmesi (mesela siyasi iktidar), rejimin niteliğini zedeler.
Hatta rejime zarar verir.
İşte son referandum olan 16 Nisan oylamasında YSK'nın mühürsüz oyları sayması örneğinde olduğu gibi bizzat rejimin değişmesine neden olur.
YSK, rejimin değişmesine aldığı kararlarla ile (-ki daha önce mühürsüz oyları geçersiz saymıştı) onay verirken aslında kendi güvenliğine ve özgürlüğüne de zarar verdi. Rejim değişince kuvvetler ayrılığı kuvvetler toplamına dönüştü ve iktidar gücünün etki sahası genişledi. Böylece YSK'nın kendisi de son İstanbul seçimindeki çelişkili kararları vermek durumunda kaldı.
Tabir yerinde ise ayağına kurşun sıktı.
Yetmedi, ülkenin geleceğini tekelci yönetime mahkûm etti.
Önümüzdeki pazar günü millet, kendi yetkisinin böylesine ayaklar altına alınmasına itiraz edecektir. Eğer etmiyorsa elbette kendisi bilir.
Ortalıkta dolaşan ve ayyuka çıkan çoğu resmi raporlara dayalı yolsuzluk söylentilerini kabullenecekse bizim söyleyeceğimiz bir şey kalmaz.
Meselenin bir diğer boyutu da şudur: İstanbul seçimlerine AKP, parti örgütleri dâhil, kampanya korusu yanlış strateji üzerinde yürüdü ve halen daha yürümektedir. Seçimler iptal edilmeden de edildikten sonra da yanlış kampanya sürüyor.
Düşünsenize İmamoğlu için halen daha "Yunan" diyecek kadar sapırtmış AKP'li il başkanları var.
AKP iktidara geldiği günden bu tarafa iç milli hassasiyetlere acımasızca vurmaktan çekinmiyor. İktidarın ilk yıllarından itibaren "mozaik" demekle işe başladılar, halen daha "40 etnik grup"la devam ettiler, sonra "Alevî-Sünnî" ayrımına gönderme yaptılar; şimdi de "Yunan" diyerek yola devam ediyorlar.
Şurası bir hakikat ki, Karadeniz'de asla Yunanlı hüküm sürmedi. MÖ. 400'lü yıllarda yazılan Kesenefon'un Onbinlerin Ricatı (Onbinlerin Dönüşü) adlı meşhur eserinde de anlattığı gibi birinci dalga, Karadeniz'den geçip Yunanistan'a gitti. İkinci büyük göç dalgası ise, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da Venizelos-Atatürk anlaşmasıyla Rumca konuşanlar (hiçbiri Yunanlı değildi) yine Yunanistan'a göç ettirildi.
Tüm bu yarışmacı olmayan, karalamacı seçim kampanyasının AKP'ye bir faturası olacaktır elbet.
Haksız rekabet, yalan dolan ve iftira kampanyası bir alacaktır ve ders almalıdır.