İstanbul depremleri niçin ders olmadı? (1)

Deprem yine vurdu... Van’da önceki akşam 5.6 şiddetindeki deprem derinliği fazla olmadığı için belki 7 şiddetinde hissedildi ve 25 bina yıkıldı. Allah’tan binaların çoğu boştu. Ama moloz yığınına dönen iki büyük otel insanlarımıza acı yaşattı.
Resmî kayıtlara göre 18 bin insanımızın öldüğü 7.4 şiddetindeki 17 Ağustos 1999 Marmara depremini ve ardından 12 Kasım 1999’da meydana gelen, 710 kişinin hayatını yitirdiği 7.2 şiddetindeki Düzce depremini yerinde takip ettim. Geçmiş depremleri araştırdım ve yazı dizisi hazırladım.
Yazı dizim 1894 İstanbul depremi üzerine idi.
Bu depremde ne olduğunu ve sonrasında nasıl ders alındığını anlarsak, bundan sonra neler olacağını ve çıkarılan derslerin neye yaradığını görecektik.
İstanbul Üniversitesinden Dr. Fatma Ürekli 1999 Marmara depreminden önce “1894 İstanbul Depremi” başlığıyla çok önemli bir çalışma yapmıştı. (İstanbul Araştırmaları, S. 5, Bahar, 1998, İstanbul 1998, s. 47-95)
Dr. Ürekli’nin makalesini okuduğumuzda 1894 depreminden hiçbir ders çıkarılmadığını görüyoruz.
Türkiye deprem kuşağı üzerinde... Özellikle İstanbul büyük tehlike altında... Marmara depreminde İstanbul’un Avcılar ilçesinde 27 bina yıkılmış, 85 bina ağır hasar görmüş, 243 kişi ölmüştü. (İkinci bölümde Avcılar’ın önemini açıklayacağım.)

***


İstanbul’da bilinen ilk büyük deprem 16 Ocak 1489’da... Bazı binalar ve camiler zarar görüyor. Daha şiddetli deprem 22 Ağustos 1509’da meydana geliyor. Sarsıntı o kadar şiddetli ki, “kıyamet-i suğra” (küçük kıyamet) diye kayıtlara geçiyor. İstanbul ve civarı, 1999 depremi gibi 40 gün sallanıyor, halk evlerine giremiyor. Bu depremde 109 cami ve 1070 ev tamamen yıkılmış, Yedikule ve Topkapı Sarayı surları tahrip olmuş, deniz yükselmiş, kıyıları su basmıştır. 5 bin dolayında insanın da öldüğü değişik kaynaklarda belirtilmektedir.
1509 depremi sonra çok tehlikeli olacağı anlaşılacak bir tedbiri aldırmıştır: Bundan böyle binalar taştan değil ahşaptan yapılacaktır.
Ahşap binalar büyük yangınlarda çok kısa zamanda kül olmuştur.
İstanbul’un depremleri kadar yangınları da çok ocak söndürmüştür.
(İstanbul yangınları hakkında bir şey okusam aklıma “kitap” gelir... Kim bilir kültür hayatımızı zenginleştirecek, tarihimizin bilinmeyenlerini ortaya çıkaracak nice yazma eseri alevler yutmuştur. Kâşgarlı Mahmud’un bulunamayan diğer eseri “Kitâb-ı Cevâhir el-Nahvi fî Lügâti’t-Türk” ün bu yangınlarda yitip gitmiş olabileceğini düşünmeden edemem.)
30 Nisan 1557’de bir deprem oluyor İstanbul’da... Bu deprem de şiddetli. Fatih Camisi zarar görüyor.
1597’de, 1648’de, 1659’da, 1690’da, 1719’da, 1752’de, 1754’te, 1766’da meydana gelen depremler İstanbul’a büyük zarar veriyor.
1766 depreminde Fatih Camisi tamamen yıkılmış, III. Mustafa bugün de ayakta olan Fatih Camisini yeniden yaptırmıştır. Bu depremde Kapalıçarşı, surlar, baruthane, saraçhane, tophane, yeniçeri kışlaları tahrip olmuş, birçok cami çökmüştür. 1766 depremi İstanbul’a en büyük zararı veren depremdir.
1790’da, 1806’da ve 1837’de meydana gelen depremler önceki depremler kadar İstanbul’a zarar vermemiştir.
23 Eylül 1841’de İstanbul yine şiddetli bir sarsıntıya maruz kalıyor. Şehir üç defa sallanıyor. Çok sayıda bina yıkılıyor. Çok insan hayatını yitiriyor.
1 Mayıs 1855 günü meydana gelen deprem İstanbul’da hasara yol açmakla beraber asıl Bursa’yı yıkıyor.

***


İstanbul’u tahrip eden son büyük deprem 10 Temmuz 1894 depremidir.
“Büyük hareket-i arz” (büyük yer hareketi) diye adlandırılan bu sarsıntı II. Abdülhamid’in hüküm sürdüğü bir dönemde meydana gelmiştir. (Abdülhamid’i özellikle anmamın sebebini sonra açıklayacağım.)
1894 depremi öğle vakti 12.24’te üç şiddetli sarsıntıyla başlamış, sarsıntının şiddeti giderek artmıştır. İlk sarsıntıda yer altından şiddetli gürültüler duyuluyor ve beş-altı saniye sürüyor. Fazla bir zarar vermiyor. Ardından şiddetli sarsıntı geliyor ve sekiz-dokuz saniye süren bu sarsıntı İstanbul’u yıkıyor. Bu ikinci sarsıntıda da yer altından sesler duyuluyor. Üçüncü sarsıntı daha hafiftir. Yeryüzü “dalgalı bir deniz üzerindeymiş gibi” sallanıyor.
Bütün bu bilgiler zamanın tekniği kullanılarak ortaya konmuştur.
Çok önemli bir rapordan bahsedeceğim. Yarın devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları