Irak’ta PKK bitirilebilir mi?
Hem Irak’la hem ABD ile terörün bitirilmesi görüşülüyor. Recep Tayyip Erdoğan Irak’taydı. Aynı gün Ankara’da ABD’den gelen heyetle “terör” görüşülüyordu.
Irak’la her ne kadar 20 milyar dolarlık ticaret hacminin genişletilmesi ve daha birçok konu masaya yatırılsa da bunları hiç mi hiç önemsemiyorum. Önemsemiyorum derken önceliğim olamaz. Nasıl olsa petrolmüş, suymuş, ithalat-ihracatmış, bunlar her zaman görüşülür ve bir yol bulunur. Asıl olan ülkemizin güvenliğidir. Ne yazık ki, biz her seferinde, Irak’a girmek, PKK militanlarını temizlemek için hareket hâlindeyiz.
Irak’la aramızda 1983 yılında imzalanan “Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması” var. Ve biz 1984’te, 7 bin askerle Irak’a girdik, terörist temizliğine giriştik. Ama hiçbir zaman bitiremedik. Şimdiye kadar karadan girerek, havadan bombalayarak PKK militanlarını yok etmek istedik. Irak’ta otorite boşluğu yüzünden bu bölgenin sahipsizliği, diğer tarafta bir zaman Irak’la sekiz yıl savaşan komşunun sırf Türkiye’de ve Irak’ta istikrarsızlık için PKK’ya verdiği destek yüzünden istediğimiz neticeyi hiçbir zaman alamadık.
Düşünün... Irak’ta birileri terör estirmekte, toprak talebinde bulunmaktadır. Bu militanlar, Türkiye’de yuvalanmışlar, kendilerine yer tutmuşlar, fırsat yakaladıkça Irak’a giriyorlar, vuruyorlar, kırıyorlar, taleplerinin yerine getirilmesini istiyorlar, sonra dönüyorlar, bizde saklanıyorlar. Irak da arada bir uçak kaldırıyor, bizim topraklarımızda düşmanlarını bombalıyor.
Hiç aklınız alıyor mu?! Olabilir mi böyle bir şey?!
Suriye’de de aynı şekilde...
Çıbanın başı Suriye’deydi. Biz yıllarca Beşşâr’ın babası Hafız Esad’a haber gönderdik. Toprağımıza saldıran, bebeğinden ihtiyarına katliam yapan Abdullah Öcalan ve adamlarını, ülkenizden çıkarın, dedik. Hafız Esad hiç oralı olmadı. Hatta Süleyman Demirel, bir Suriye ziyaretinde, Abdullah Öcalan’ın barındığı yerin adresini, telefonu verdi. Demek ki, MİT, ayrıntılı çalışmış, telefonuna kadar bulmuş. Şimdi diyeceksiniz, madem A. Öcalan’a bu kadar yaklaşmıştı. Neden ortadan kaldırmadı? O da denendi. Abdullah Öcalan İmralı duruşmalarında suikast haberini benim de takip ettiğim duruşmada kendisine kimin verdiğini de söylemiştir. (Ayrıntı “İmralı’daki Konuk” kitabımızda.)
Sonunda Türkiye, Suriye’ye girme kararlılığını gösterince Hafız Esad, Abdullah Öcalan’ı topraklarından çıkarmak mecburiyetinde kaldı.
Geçmişte Irak’a girilmesini isteyen iki lider vardı: Turgut Özal ve Alparslan Türkeş.
Özal, 1990’da, Körfez Savaşı sarasında, ABD ile birlikte, Irak’a girmek, Musul’u almak istemiş, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay, karşı çıkmış, istifasını vermişti. Özal’ın tek destekçisi Alparslan Türkeş’ti. Arası limonî olduğu hâlde Türkeş, Irak’a girilmesi için Turgut Özal’a mektup yazmıştı. (Mektubu ilk biz, Rıza Müftüoğlu’nun vasıtasıyla “Alparslan Türkeş ve Liderlik” kitabımıza aldık.)
Türkeş mektubuna “Sayın Cumhurbaşkanım” hitabıyla başlıyor. Girişte “Yüksek müsaadelerinizle aşağıda ‘Körfez Politikası’ ile ilgili görüşlerimi beyan etmek istiyorum.
Körfez Krizi ile ilgili dış politikanız her bakımdan ülkemiz menfaatlerine uygun ve isabetli bir politikadır.” cümlelerini kuruyor, sonunda sözü Musul ve Kerkük’e getiriyor:
“Körfez Krizi Türkiye için tarihî bir fırsatı ortaya çıkarmıştır. Musul ve Kerkük’ün bizim tarafımızdan alınması çok önemlidir. Bu uğurda gerekli desteği sağlamak için gerekirse el altından gizlice bu bölgedeki petrol menfaatlerinin bir bölümü ABD ve İngiltere şirketlerine teklif edilmelidir.
Özetle yürütmüş bulunduğunuz Körfez politikasının tam başarıya ulaşması için her zaman emirlerinize amade bulunduğumu arz etmek isterim.”
O şartlarda Irak’a girilmedi, Misak-ı Millî’nin dâhilindeki Musul-Kerkük’e girilmedi.
Şimdi Irak Hükûmeti, PKK’yı “yasaklı örgüt” kabul ediyor. “Terör örgüt” demelerini beklerdik. Bu da yeterli. “Yasaklı” ise, peşlerine düşülmesi, yakalananların yargılanması gerekir.
Ancak... Irak’ın istikrar bulması mümkün değil. Çünkü dün de belirttim, Irak’ı ABD dizayn etti. Bir tarafta Barzanistan, bir tarafta Talabanistan, bir tarafta Haşdi Şabi (El-Haşdü’ş-Şa‘bî), irili ufaklı birçok örgüt... Şimdi Bağdat yönetimi PKK’nın peşine mi düşecek? Mümkün değil. Yine mücadele edecek olan Türkiye’dir. Irak içinden birtakım grupların destek vermemesi gerekir. O da mümkün görünmüyor. Özellikle Celal Talabanî’nin çocukları PKK ile iç içeler.
Aslında Talabanî artıklarının üzerine gidilmesi, Bağdat yönetiminin ve hatta Barzanîlerin de işine gelir.
Bakalım, zaman ne gösterecek.