İpin ucunu kaçırdım Nedir bu davalar?

Kafam gerçekten çok karışık...
Birinci Ergenekon, ikinci Ergenekon... (Üçüncüsü de var mıydı, yoksa numarasız mıydı?!)
Balyoz Ana Davası; Eskişehir Balyoz, Gölcük Balyoz... (Bunlara neden numara verilmedi? “Balyoz Ana Davası” demekle ifadeyi doğru mu yazdım?!)

***


Kafam çatlayacak! Her şey birbirine geçmiş.
Neyin ne olduğunu, kimin neyle suçlanıp muhakeme edildiğini inanın anlamıyorum. Ben gazeteci olarak bu kadar zorlanıyorsam, halk ne yapsın!
Samimiyetle istirham ediyorum... Adalet Bakanlığı bir kılavuz kitap çıkarsın. Davaları yakından takip eden gazeteler ve televizyon kanalları var... Bunların haber merkezleri sözkonusu davalarla ilgili haberleri çok ayrıntılı veriyorlar. Artık uzmanlaşmışlardır. (İçtenlikle söylüyorum. Ya kitap yazıp herkesin öğrenmesini sağlasınlar ya da benim gibileri aydınlatsınlar. Lütfen yardımcı olsunlar, büyük merak içindeyim.)
Bu davaların insanî yönlerini görmemezlikten gelemeyiz.
Gölcük Balyoz davasından ifade veren iki subayın durumu içimi burktu.
Önce şunu belirteyim... Darbeler üzerine bir ara çok okuyordum. Geçmişte darbeler üzerine yazılmış ne kadar kitap varsa, kimini okudum kimine göz attım.
Darbenin çok çeşidi var... Ayrıntısına girmeyeceğim.
Türkiye’de iki türlü darbe yapılıyor... Birinci üç beş kişi bir araya geliyor, “Ne olacak bu memleketin hâli” muhabbetinden çekirdek kadro kurmaya başlıyorlar. 27 Mayıs Darbesi böyleydi. Arkasından gelen ve iki askeri (Talat Aydemir ve Fethi Gürcan) ipe götüren teşebbüsler de çekirdek kadroların işi idi.
Bir de emir-komuta zinciri var... En kolayı bu... 12 Mart 1971, önce çekirdek kadroyla başladı ama karşı hareket ve emir- komuta zincirini işleterek hem çekirdek kadroları dağıttı, hem de Süleyman Demirel hükûmetini indirdi.
12 Eylül 1980 askeri müdahalesi başlı başına fecaat... Emir-komutan zinciriyle ve üstelik halkı da kendilerinden memnun olmaya mecbur ederek darbe yaptılar.
28 Şubat 1997 örtülü darbesi... Kim ne derse desin 28 Şubat bir darbedir.
Ardından, hâlâ muamma olan 27 Nisan 2007 e-muhtırası...
Türkiye tuhaf bir ülke...
Yapılan darbelerin hesabı değil, yapılmayan darbelerin hesabı soruluyor!..

***

Davaların insanî hâllerinden bahsettim.
Tutuklulardan Emekli Kurmay Albay Kemal Dinçer: “2003 yılındaki 1. Ordu Plan Semineri’ne de katılmadım. 4 aydır haksız yere tutukluyum. Haksızlığa ve zulme uğradım. Sığınacağım tek liman hukuktur. Bir insanı kurtaran âlemleri kurtarmış olmaz mı? Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytan değil midir? Dilsiz şeytan olmaya değer mi?” sözleriyle tahliyesini istemiş.
Tuğgeneral Hakan Akkoç da: “Adım listenin 9. sırasında geçiyor. 8. sırada da devre arkadaşım Tuğgeneral Suat Dönmez’in adı geçiyor. Ben bu listede adım geçtiği için tutuklanırken, arkadaşım Suat Dönmez sanık bile olmadı. Sadece buradaki çarpıklığı göstermeye çalışıyorum. Bana iftira atanlara çok uzun ömür diliyorum. O kadar çok uzun ömür diliyorum ki her anları ızdırap içinde geçsin” demiş.
Acaba darbe planladıkları iddia edilenler “çekirdek” kadronun halkaları mı, yoksa komutanların emrini yapmakla mükellef askerler mi?
Bu ayırım yapılmadan darbe yapılacaktı, denemez.
Kesinlikle bir darbe planının birilerinin kafasında olduğuna inananlardanım. İnanmak başka, elle tutulur deliller ortaya koymak başkadır.
Geçmişte başörtülüler “mürteci” diye baskı görüyorlardı. Peşin hükümlüler insanların kafasının içini bir örtüye bakarak hemen okuyuveriyorlar(dı).
Şimdi ise “Sen askersin, öyleyse darbecisin”, mantığı mı işliyor?
Birileri beni aydınlatsın lütfen!

Yazarın Diğer Yazıları