İnci Taneleri’nde Yılmaz Güney’e gönderme meselesi
Hiçbir dizide görülmeyen bir şeyi yaptılar, başlık olarak “Yılmaz Erdoğan”ı koydular. Sinemanın en büyük adamı o! Filmin alt başlığı diyeceğim “İnci Taneleri”. Yılmaz Erdoğan’dan sonra “Dilber” adında bir karakter daha var. Dizinin adını “Dilber” koysalardı olurdu.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, Manisa’daki konuşmasında dizinin baş rol oyuncusu “Azem”i değil, “Dilber”i öne çıkardı; yüklendikçe yüklendi:
“Türkiye'nin başını yükseklere çevirdiği şu günlerde bir dizi film vasıtasıyla Dilber karakterinin servis edilmesi de bir başka örtülemez çelişki ve zamanlama itibarıyla manidar bir komplo emaresi taşımaktadır” (4.02.2024)
Devlet Bahçeli ne maksatla yüklendi, bilmiyorum. Dilber’in çıplak dansına mı kızdı? Yoksa Dilber üzerinden PKK'ya “Onur savaşçıları” diyen Yılmaz Erdoğan’a mı vurmak istedi?
Çıplaklık meselesi... Gerçekten dizilerin çoğu iğrenç. Kadın oyuncuları neredeyse donla çıkartacaklar. Benim gibi çok insan ekranı kapatıyordur.
Hepsi çakma dizi. Fabrikasyon senaryolar. Dizilerin karakterlerinin isimler bile hemen bütün dizilerde aynı.
Yılmaz Erdoğan’ın dizideki adı “Azem”miş. Azem kullanılan bir isim değil. Niçin almış olabilir?
Onu da Muhsin Kızılkaya’nın “İnci Tanelerini Seyrederken...” başlıklı yazısından öğreniyoruz:
“’İnci Taneleri’nin birinci bölümünde Âzem’in otel odasının kapısı çalınır, Dilber belirir kapıda. Daha önce resepsiyonda karşılaştığı adam ilgisini çekmiş Dilber’in, oracıkta adını sorar; Âzem, ‘Adım Âzem, a’nın şapkası vardı bir zamanlar ama kaldırıldı,’ cevabını verince Dilber söylediklerinden pek bir şey anlamaz, ‘Şapka mı?’ diyerek merakla bakarken Âzem, ‘Neyse boş ver,’ der.”
Muhsin: “Oysa bu ‘a’nın üzerindeki şapka’ meselesi öyle hemen ‘boş verilecek’ bir mesele değildir. Çok uzak bir geçmişten, tam elli sene öncesinden gelen şahane bir esin; o yıllara giden bir o kadar şahane bir teşekkürdür.” güzellemesinin ardından Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmindeki bir sahneden bahseder:
“…O sırada evin telefonu çalar, daha sonra Cemil’in baldızı olduğunu öğreneceğimiz genç kız Melike açar telefonu, yakın planda Melike telefonda konuşur:
‘Kim dediniz? Azem mi? A’nın üstünde şapka mı var? Ne şapkası? Ha şimdi anladım. Âzem!.. (Gülümser) İyi bir şapka mı bari? (Telefonu açık bırakır, balkonda karısıyla kavga eden eniştesi Cemil’e kapıda seslenir.) Şapkalı bir arkadaşın seni istiyor, a’nın üstünde şapka varmış.’”
Muhsin sonra sözü Yılmaz Erdoğan’a getirir:
“‘İnci Taneleri’nde Yılmaz Erdoğan, ustası ve adaşı Yılmaz Güney’in ‘Arkadaş’ filmindeki adını ödünç alır ve a’nın şapkası aracılığıyla ince bir selam gönderir bundan elli sene öncesine.” (Habertürk, 7.02.2024)
Belli kesimlerde iflah olmaz bir Yılmaz Güney sevgisi vardır. “İflah olmaz”ı bilerek kullandım… O belli kesimlerde “sevgi” onulmaz illettir, hastalıktır.
Kim bu Yılmaz Güney? Vikipedi’den okuyalım:
“Güney, ilk olarak 1961'de, önceden yazdığı bir öyküde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanıp bir buçuk yıl hapis ve altı ay sürgün cezası aldı. Bir dönem macera ve aksiyon filmleri çeken Güney, 1960'ların sonlarından itibaren ise toplumsal ve politik filmlere yöneldi. 1972 yılında, ‘Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ militanlarını sakladığı gerekçesiyle 10 yıl hapse mahkûm edildi; ancak 1974 Genel Affı sonucunda 20 Mayıs 1974'te serbest kaldı. Dört ay sonra, 13 Eylül 1974'te, Endişe filminin çekimleri için bulunduğu Adana’da bir gazinoda bir yargıcı silahla öldürmekten suçlu bulundu. Cinayetin ardından yargılandı ve 1976'da 19 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.”
Alıntıda geçen “Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi”nin kısaltılmışı “DHKP-C”dir.
Son İstanbul Adliyesi saldırısını kimlerin yaptığını söylemeye gerek var mı? Ekranlarda sık duydunuz, sitelerde sık okudunuz.
Yine Vikipedi’den aktarıyorum;
“DHKP-C nihai amacını ‘Türkiye'de mevcut anayasal düzeni, yürüttüğünü öne sürdüğü silahlı öncü savaş ile yıkarak ‘Marksist-Leninist ilkelere dayalı Devrimci Halk İktidarı'nı kurmak’ olarak açıklamaktadır.”
Yılmaz Güney’i, Yılmaz Erdoğan da başkaları da sevebilir. Sanatı, bilgisi için mi seviliyor, yoksa ideolojisi için mi? Düşünmek lâzım.
Muhsin yazısında a’daki şapka meselesine geliyor:
“Yılmaz Güney’in ‘Arkadaş’ filmi gösterime çıktığında kişi adlarında, ‘şapka’ işareti olarak da bilinen düzeltme işareti sesli ve sessiz harflerin üstüne getirilerek o harflerin ince ya da uzun okunmasını sağlardı; sonraki yıllarda bu işaret, kimin tavsiyesiyse artık, kaldırıldı.”
Acaba kaldırıldı mı?
Azem’in “a”sı şapkalı mı; şapkasız mı? Sonra ele alacağız.