İkinci Millî Mücadele’nin romanı: ‘Yollar Kesişince’
Millî Mücadele’nin romanları yazılmıştır. Edebiyatımızda Terimler’de “Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı” başlığı altında değerlendirdik. 1922’den 2002’ye 22 roman yayınlanmış. Millî Mücadele’ye dair, farklı hedef gözeterek yazılan romanları vermedik.
Bir millî mücadele dönemi daha var. 1960’ların sonlarında başlayan, 1980 Darbesi’yle duraklayan, sonra yine başlayan topyekûn mücadelenin romanı yazıldı mı? İkinci Millî Mücadele’nin hatıraları var ama ya romanları?.. İşte o yok(tu).
1970’li yılların millî mücadelesinde aktif rol oynayan Ercan Çalışkan, topyekûn mücadelenin romanı “Yollar Kesişince”yle karşımızda. (Post Yayınevi, 186 s.)
Ercan Çalışkan, romanın arka kapağında “Yüreğimde çok özel yerleri olan üç kişiye ithaf ettim bu romanımı...” diyor ve niçin ithaf ettiğini açıklıyor:
“Ülkeleri için çalışmışlardı. Son nefeslerini verdiklerinde eminim ki yüreklerinin son iki atışı ‘Vatan!’ diye çarpmıştı.
Birisi çok sevdiğim bir öğrencimdi. Güven ŞAĞBAN. Yiğitti, kahramandı ve gaziydi. Diğer ikisini, Tunahan YAVUZ ve Aybüke YALÇIN'ı hiç tanımadım ama gazetelerde okudum, televizyonlarda izledim haberlerini. Onlar beni hiç tanımasalar da peşlerinden gözyaşlarımı akıttım.
Derken...
YOLLAR KESİŞİNCE neler neler yaşıyor insan. Şehit Tunahan Yavuz'un babasını tanıdım bir gün. Yürek kardeşi olduğumuzu anladık kısa sürede.
Ve birlikte bir karar verdik:
YOLLAR KESİŞİNCE romanımın ilk baskısının gelirini "ŞEHİT TUNAHAN YAVUZ İLKOKULU’unda onun adına bir kütüphane oluşturmak için kullanacaktık.
Kütüphanenin bir köşesine de Güven Şağban'ın, Aybüke Yalçın'ın ve Tunahan Yavuz'un adları yazılı bir plaket yerleştirecektik.
İşte böyle...
YOLLAR KESİŞİNCE neler neler yaşıyor insan.”
DTCF’de Türk dili okuyan Ercan Çalışkan uzun yıllar ders verdi. Daha önce hikâye kitapları yayınladı: Küskün Göl, Bu Defa Farklı, Her Şeye Rağmen Yaşamak.
***
Yollar Kesişince’nin ortaya çıkışının bir hikâyesi var. Ben sordum Ercan Çalışkan cevaplandırdı.
A. Tekin: Üç hikâye kitabından sonra bir romanla okuyucuya merhaba dediniz. Yollar Kesişince için “Kısaca?..” diye bir başlık açsak.
E. Çalışkan: Aslında Yollar Kesişince de bir hikâye olarak ortaya çıktı önce. İlginç bir özelliği de şu: Küskün Göl kitabımın ilk hikâyesi ve kitabın adı “Yollar Kesişince” olacaktı. Daha doğrusu ben öyle planlamıştım ama öyle olmadı. Kitap basılmadan önce bu hikâyeyi kime okuttuysam hepsi de “Yollar Kesişince hikâye değil roman olsun.” dedi. Düşündükçe onlara hak verdim ve üç sene sonra bir roman olarak okuyucularla buluştu.
A.Tekin: Peki, “Ya konusu?..” desek...
E. Çalışkan: Romanın üç ana karakteri var. Biri Aybüke... “Neden Aybüke?” derseniz Şehit Aybüke Yalçın öğretmenden mülhem. Anadolu’nun küçük bir köyünde doğuyor. Babası, köydeki herkesi karşısına almayı göze alarak okutuyor onu. Köyden okuyan ilk kız ve ilk öğretmen oluyor.
İkinci karakterimiz Avaşin... Bir mezrada doğuyor. Onun babası da kızını okutmayı çok istiyor; Avaşin de çok istiyor okumayı. “Öğretmen olacağım!” diye haykırıyor cesurca ama şartlar Avaşin’i dağlara yönlendiriyor.
Bir de Güven var. Babası astsubay. Onun görev yaptığı bölgedeki bir hastanede doğuyor Güven. Kızlara göre çok şanslı. Okuması için yollarını açan bir ailesi var. O da adına yakışanı yapıyor ve kendisine duyulan bu güveni boşa çıkarmıyor. Genç bir teğmen olarak orduya katılıyor. Bu arada belirtmeliyim, Güven benim için çok özel, sonrasında da hep iletişimde kaldığımız vefalı bir öğrencim, arkadaşım, dostum. Yani üç ana kahramandan birisi gerçek ve romanda onun hayatından kesitler var çokça. Gerçek hayatta da bir subay.
İşte Yollar Kesişince aynı yıllarda doğan bu üç gencin yollarının kesişmesinin, yer yer insanın yüreğini yakan, yer yer roman kahramanlarıyla birlikte çaresizliği yaşatan, kimi zaman da gururlandıran hikâyesi.
A. Tekin: Romanın arka kapağındaki yazı çok ilgimi çekti. Bu yazıyla bir sosyal sorumluluk projesine döndürmüşsünüz eserinizi. Özellikle son cümlesi fırtınalar yaşayan bir ruh hâlini yansıttı bana: “Yollar Kesişince neler neler yaşıyor insan.”
E. Çalışkan: Çok haklısınız. Bu roman yazılış sürecinde kimi zaman ağlattı beni, kimi zaman güldürdü. Bazen mezradaki bir nineyle, bazen köydeki bir dedeyle, bazen de şehirdeki bir anneyle gururlandım ama...
A. Tekin: Durdunuz, farklı bir şeyler mi var?
E. Çalışkan: Beni en az romanımdakiler kadar etkileyen iki duyguyu roman bittikten sonra yaşadım. Hâlâ etkisini atamadığım iki olay...
A. Tekin: Bize anlatırsınız herhâlde. Lütfen!
E. Çalışkan: Önce birincisi: Kitap basılıp okuyucunun önüne çıkmadan önce mutfakta çalışan çok sayıda dostum oluyor benim. Sanırım tüm yazarlar için geçerlidir bu. Yazdıklarımı önce eleştirisine, dil bilgisine, yazarlığına güvendiğim dostlarıma gönderir, görüşlerini alırım. Görüşlerini aldığım dostlarımdan bir tanesi bana dedi ki “Güven'in yaşadıklarına biraz renk kat. Çok hareketsiz olmuş.” Baktım çok haklı.
Hemen romanın kahramanlarından Güven’i aradım. “Seninle ilgili yazdıklarıma iki operasyon ekleyeceğim. Bana Hakkâri’de ilk atanan bir teğmen ne yapar, ne eder, üstleriyle nasıl tanışır, iki operasyonda nasıl yer alır, sınır dışında adını kullanabileceğim büyük bir terörist kamp bölgesi... gibi bir sürü soruyu art arda sıraladım. “Bunları bana yazar mısın?” diye de bir emrivaki yaptım. “Tabiî yazarım ama telefona yazıp oradan gönderebilirim. Düzgün olmayabilir hocam.” dedi. Meğer garibim hastaymış, hastanedeymiş ve bana yazdıklarını hep oradan yazdı. Bir ay kadar olmuştu. Oğlu aradı beni. Güven yoğun bakıma kaldırılmıştı. Bir müddet sonra yine oğlu aradı beni ve Güven’i kaybettik. Ne yazık ki yurt dışında olduğum için cenazesine bile gelemedim.
Tek tesellim var: Güven kendisiyle ilgili tüm bölümleri okumuştu.
A. Tekin: Gerçekten yürek yakan bir durum... Ya ikincisi?
E. Çalışkan: Roman bittikten sonra beni etkileyen ikinci olay da şu:
Romanı hareketlendirmek için iki operasyon yazmayı planlamış ve askerî alt yapıyı Güven’le kurmuştum. Bu operasyonlar için bir şehit üsteğmen adına ihtiyacım vardı. Bu ismi de yine şehitlerimizden seçecektim. Google’a girdim. “Şehit üsteğmen” yazdım. Karşıma “Tunahan” ismi çıktı. Merak ettim haberi didiklemeye başladım. Soyadı “Yavuz”du. Birkaç satır altta ailenin yaşadığı yer yazıyordu: Mudanya ve mahallesi Halitpaşa, bir de evlerinin bulunduğu site. Şaşırıp kalmıştım. Biz de Mudanya’da aynı mahalledeydik ve o site bize çok yakındı. Bir şekilde babanın telefonuna ulaştım. Durumu anlattım. Önce mesafeli davrandı. Ona mesajla romandan şu bölümü gönderdim:
Birkaç dakika sonra kapı açıldı. İçeri sırım gibi bir genç subay girdi. Topuk selamı bile bir başka geldi Güven’e. Tek kelime bile konuşmadan içi ısındı bu subaya. Alay Komutanı, “Geç, otur üsteğmenim!” diye Güven’in karşısındaki koltuğu gösterdi ve “Komando Bölük Komutanı Üsteğmen Tunahan.” diye yeni geleni tanıttı. Sonra ona dönerek Teğmen Güven 1. Tim Komutanı olarak atandı. Üsteğmenim Güven Teğmen’le birliğinize dönebilirsiniz. Sana emanetimdir. Daha sonra ayrıntılı tanışırsınız ama ben ortak bir özelliğinizi söyleyeyim: İkinizin de babası astsubay.”
Birkaç dakika sonra beni şehidin babası Sadık Bey aradı. Hem ağladı hem ağlattı. İsminin kullanılmasından çok memnun olmuştu.
Ertesi gün buluştuk. Mezarına da gittik. Mezar taşında Atsız’ın şu dizeleri yer alıyordu:
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; Saldırıp bir daha dönmemektir.
Bu dizeler beni benden alıp gitmişti. Babaya baktım, gözleri dolu doluydu.
Duygusal olarak alt üst olduğum bu iki olaydan sonra romanımın bir sosyal sorumluluk projesi olma süreci başladı. Yayıncım, kardeşim Hayri de benimle aynı düşüncede olduğunu söyledi.
Kitabımızın tüm gelirini Şehit Tunahan Yavuz İlkokulu’na kütüphane yapmak için kullanacaktık. Dostlarımızın, kitapseverlerimizin ve siz değerli yazarlarımızın katkılarıyla da bunu başaracağımıza inanıyoruz.
***
Ercan Çalışkan “Yollar Kesişince”le öncü oluyor desek yeridir.
Okumak ve okutmak lâzım.