‘Hücreler’in içyüzü

Bir romanda geçen sahne:
“... Pablo yanına geldi. Tedirgin görünüyordu. ‘Parti hücresi adına seninle konuşmakla görevlendirildim.’
Sen dostumdun ve Establo bu şekilde herkesi hizaya getirdiğini bana göstermek istiyor, diye düşündü Bernie.
‘Yola gelmez burjuva özelliklerinden ve otoriteye direnişten suçlu bulundun,’ dedi Pablo donuk sesle. Partiden ihraç edildin, hücremizi sabote etmek için herhangi bir deneme yaparsan gerekli önlemlerin alınacağına dair uyarılmış oluyorsun. Bernie bu önlemlerin neler olabileceğini biliyordu. Örneğin, karanlıkta saplanan bir bıçak. Mahkûmlar arasında daha önce de görülmüştü bu.
‘Ben sadık bir komünistim. Hep öyleydim,’dedi Bernie. ‘Ama Establo’nun bizi gütme otoritesini kabul etmiyorum. Günün birinde davamı Merkez Komitesi katına götüreceğim.” (C. J. Sansom, Madrid’de Kış, çev. Meral Gaspıralı. 2012, s. 511-512)
1936-1939 yılları arasında İspanya İç Savaşında 500 bin dolayında insan öldü. Bir tarafta “Cumhuriyetçi” denen komünistler, bir tarafta General Franko (1892-1975) liderliğindeki “Falanjist” denen faşistler vardı. Falanjistler galip geldiler.
İspanya İç Savaşı, aslında Rusya ile Nazi Almanya’nın bilek güreşi idi. Komünistlere Stalin’in Rusya’sı; Faşistlere Hitler’in Almanya’sı ve Mussolini’nin İtalya’sı her türlü yardımı sağladı. Kazanan Franko oldu. Keşke kaybetse miydi? Kaybetseydi belki İkinci Dünya Savaşı’nı çıkarmaya cesaret edemezdi Hitler.

***


Bu girişi iki konu için yaptım... Madrid’de Kış (727 s.) gerçekçi bir roman... Tabiî daha güzel yazılabilir ve en önemlisi daha sağlam bir Türkçeyle tercüme edilebilirdi. (Hemingway’ın “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” un roman lezzetini lise yıllarından beni şuuraltında taşıyorsan, Madrid’de Kış’ı yavan görürsün!) Bazı teknik aksaklıkları olmakla beraber C. J. Sansom, emek vermiş, araştırmış ve öyle masa başına oturmuş. Olay örgüsü, iç savaşın bitiminde başlıyor... Birkaç aylık bir zaman dilimi. Hem komüniste, hem faşiste hakkını vererek anlatmış.
Kitabı yayınlayan “E Yayınları”nın editörü, arka kapaktaki tanıtım yazısında, bence roman yazarının hiç hoşlanmayacağı bir “şanlı direniş destanı” tanımı yapmış âdeta. Bu da Türkiye’de hâlâ insanlarımızın hayal dünyasında yaşadıklarını gösteriyor.
Yukarıdaki alıntı, savaştan sonra “esirler”in toplandığı bir kaptaki “kamplaşma”yı ve komünistlerin katı disiplinini anlatıyor.
Türkiye’deki “devrimci hapishane” hayatına ne kadar benziyor. Hatıralardan da okuduk, daha yeni haberlerden de... Komünistler, PKK dâhil, bütün sol örgütlerde hapishane hayatı, hapishane içinde bir “hapishane”dir. Hücre başkanına asla karşı gelemezsin.
“Hayata Dönüş Operasyonu” (17 Aralık 2000) hapishanelerdeki “hücreler”in gücünü kırmak için yapılmıştı.
Biliyorduk gerçi ama şimdi “içlerinden” gelenler hücrebaşının emriyle nice insanın öldürüldüğünü anlatmaya başladılar. Gerçekler ortaya çıkarılmadır.

Yazarın Diğer Yazıları