Hilâfeti kim kaldırttı? (1)
Başlığa bakın: “Mustafa Kemal’e hilafeti İngilizler kaldırttı!” (Milat, 14 Temmuz 3015).
Kim söylüyor bu sözü: Din adına ahkâm kesen Prof. Dr. Faruk Beşer.
Bu zat ilâhiyatçı. Baktım, yolsuzluk yapanları savunmak için “meşru hükûmete inkıyad esastır” demeye gelen bildiri yayınlayan 110 “ilâhiyatçı” arasında var mı? Yokmuş.
Halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkabilirsiniz...
Hulefa-i Râşidîn’den sonra “Halifelik” meşkûk bir makam. Sembolik bir manası var sadece. (Bazı halifelerin müptezelliklerini yazsam şaşarsınız. Meselâ; 4 bir cariyeye yeten bir Abbasî halifesi... Daha kimler kimler!...)
Sembolik makama cirminden fazla anlam yükleniyor. Bu bizim işimize gelmez mi? Varsın bir adam bir masa dursun, diyebiliriz.
Mustafa Kemal’in zamanın politik şartları içinde endişeleri vardır; yerinden olmaktan çekinmiştir. Bunlar tartışılır ama doğrudan bir maksada matuf, “Mustafa Kemal’e hilafeti İngilizler kaldırttı!” dersen, niyetin hâlis değildir.
İngilizler “Hilâfeti kaldır Mistır Kemal! Biz Hindistan’da, başka işgal ettiğimiz İslâm ülkelerinde zora düşüyoruz. Halkın gözü İstanbul’da hilâfet merkezinde. Halife, ’Müslümanlar kâfire karşı birleşin, kıyam edin, dese, bizim hâlimiz nice olur! Oh my god!” mı dediler?!
Şunu söyleyebilirsin: Hilâfetin kaldırılmasından İngilizler de memnun olmuştur.
İki tarafın memnuniyeti farklı sebeplere dayanır.
Hilâfet kaldırıldığı sıra Antalya mebusu Hoca Râsih Efendi Hindistan’daydı. M. Kemal anlatır:
“Bilvesile, diğer bir noktayı da arz edeyim. Büyük Millet Meclisi, hilâfeti lâğvettiği zaman, Antalya mebusu, ulemâdan Râsih Efendi, Hilâl-i Ahmer nâmına, Hindistan’da bulunan bir heyetin riyâsetinde idi. Rasih Efendi, Mısır’a uğrayarak Ankara’ya avdet etti. Benden mülâkat talep ederek şu beyanatta bulundu: (Seyahat ettiği memleketlerde, ehl-i İslâm, benim halife olmamı istiyormuş.. Sahib-i salâhiyet İslâm heyetleri, Râsih Efendi’yi, bana bu hususu teblîğ etmek için tevkîl etmiş..) Râsih Efendi’ye verdiğim cevapta, İslâmların bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sonra, dedim, ki zât-ı âlîniz ulemâ-yı dindensiniz! Halifenin reisi devlet demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında, kralları, imparatorları bulunan tebaanın, bana îsâl ettiğiniz arzu ve tekliflerini ben, nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna, o tebaanın, metbûları razı olur mu?! Halifenin emir ve nehyi ifâ olunur. Beni halife yapmak isteyenler, emirlerimi infâza muktedir midirler? Binâenaleyh mevzuu, medlûlü olmayan mevhûm bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?” (Nutuk, 1927, s. 600).
M. Kemal “Nutuk” ta hilâfet meselesi üzerinde uzun uzun durur. Açar okursunuz. ( “Açar okursunuz” dedim ama hangi “Nutuk” u? O kadar çeşitli ki... Doğru okunup yayınlanmış “Nutuk” u bulmanız hemen hemen imkânsız. Bir iki yayın yapılmıştır. O da prestij yayınları... “Söylev” adıyla yayınlananları hiç elinize almayın; Mustafa Kemal’in değildir, sadeleştirenin “Söylev” idir. Neyse ki, ben, TTK’nın tespit ettiği imlâya göre, birebir çevirdim. Yayınlandığında haberiniz olur.)
Faruk Beşer! İlim adamı delil ortaya koyar. Mesnetsiz konuşuyorsun!
(Yarın devam edeceğiz.)