Havaî fişek lâzım mıydı?

Hiç unutmam, 17 Aralık 2004… O vakitler biz 'eski Türkiye'liyiz, medeniyetten, Avrupa'dan ve insanlıktan uzak, yontma taş devrinden yenice gelmiş, 'ara form' gibi bir şeyleriz yani… Belki de 'ön insan'mıştık da haberimiz yoktu…

Neyse, "Kızılay'a gidelim" dedik… 'Eski Türkiye' mâlum, doğru dürüst yol yok, otobüs yok, hatta ayağımızda ayakkabı yok… Çarıklarla at arabasına bindik ve zorlukla Kızılay'a ulaştık…

O gün Kızılay'da bir bayram havası… Nasıl bir coşkuysa, gece için yapılmış havaî fişekleri gündüz güneşin alnına doğru patlatıyor belediyeciler… Belediye Başkanı'nın uçurduğu balonlardan gökyüzü görünmüyor… Öyle büyük bir nümayiş var ki, sevinç içindeki halk meydanı basmış, vatandaş meydana giremiyor!..

İnsan tabii merak ediyor: Selahaddin Eyyubî ayarında birisi Kudüs'ü haçlılardan bir daha aldı da bizim mi haberimiz olmadı? Ya da çaktırmadan yapılan üçüncü kuşatmada Viyana düşürülmüştü, biz ise ayakta uyuyorduk!.. Neticede iletişim imkânlarının zayıf olduğu yıllar ne de olsa!..

Sonra öğrendik işin aslını… Meğer o esnada Avrupa Birliği'ne girmişiz!.. Göğsüne neredeyse jilet atacak derecede coşmuş olan halkımız, bu büyük zaferi memleketimize kazandıran siyasîlerin eşliğinde kutlama yapıyormuş!..

***

Daha önce Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz ve Çiller'le girdiğimiz Avrupa Birliği'ne bir kere daha girmiştik!.. Başkalarının bir kere girdiği AB'ye bizim tekrar tekrar girmemiz ve halkımızı her defasında yeniymiş gibi coşturmamız farkı ortaya koymak adına çok önemliydi!..

Haaa bu son girişimiz miydi? Şüphesiz değil… Bu alışkanlıkla, her defasında yeniden sevinçlere gark olan halkımızla, bundan sonra yönetime gelecek siyasîlerimizle birkaç defa daha dalarız içeri… Eğer alacak paramız kaldıysa yine havaî fişek patlatırız… Olmazsa fener alaylarına döneriz…

O gün havaalanından şehir meydanına binlerce araçlık konvoyla gelen Başbakan artık çağ atladığını düşünen halka şöyle seslenmişti: "Aydınlık yarınların çağdaş Türkiye'si için çıktığımız yolda, hamdolsun, dün müzakere süreciyle ilgili tarihi 3 Ekim olarak almış bulunuyoruz…"

Havai fişekli o gün bu gelişme için Allah'a hamdeden Başbakan bugün "Yemişim Avrupa Birliği'ni" modunda… Şimdi niye "Kurtulduk bu zilletten" diye kutlamalar yapmıyorlar doğrusu anlamıyorum…

Önemli olan her durumdan zafer çıkarabilmek değil mi? Biri gider, biri gelir… Kupa üçlüsü, Normandiya dörtlüsü, Şanghay beşlisi, Adana altılısı… Girecek yer mi yok sanki?

***

İnsan mâziye bakıp da üzülmüyor değil hani… Vaktiyle bu haberi büyük bir mutlulukla veren gazetemizin arşivindeki manşete baktım: "Hamdolsun aldık"… İnsan bugün daha görüyor neyi aldığımızı da, o gün almaktan kastedilen müzakere tarihiydi doğal olarak!..

Ne gündü be… Başbakan "Bundan sonra ülkemizde demokrasi daha faklı bir şekilde güç bulacaktır. Ekonomi çok daha farklı bir şekilde performans ortaya koyacak. Türkiye çağdaş ülkeler arasındaki yerini almaya başlamıştır alacaktır" buyururken, dönemin Dışişleri Bakanı Gül "Hepimiz bu davanın sonsuz savunucuları olduk. Hükümetimize güvenin. Türkiye çok farklı olacak" diyordu… Büyük dönüşümü ise dönemin Başbakan Yardımcısı Şahin 'sempatik' bir özeleştiriyle taçlandırıyordu: "Benim eskiden AB aleyhine atmış olduğum nutukları bir duysaydınız. Kasetleri bir bulsanız…"

Evet ne gündü!.. Esenboğa'ya asılan "Avrupa'nın yıldızı, Avrupa'nın fatihi" pankartıyla, "Yeni Avrupa'nın mimarı" anonsuyla, "Bayramınız kutlu olsun" müjdesiyle, ne muhteşem gündü!..

***

O gün Kızılay'da çocuklar gibi şendik!.. Çiller'le Yılmaz'ın bizi birlikte soktukları Gümrük Birliği'nden sonra hiç bu kadar mutlu olmamıştık!.. Dönemin Başbakan'ı da hem çok mutluydu, hem de çok olgun… O kadar ki, iki yıllık mücadelede verdikleri destek dolayısıyla 'cehape'ye de teşekkür etmişti…

Kader böyle bir şey demek ki… Avrupa Birliği yolunda ilerlerken 'cehape'ye teşekkür eder, 'mehape'nin adını ağzınıza almazsınız, Avrupa Birliği'yle sıkıntı yaşayıp yeni bir yol arayışına girdiğinizde ise bu defa 'cehape'ye sallar, 'mehape'ye teşekkür edersiniz!..

***

Şanghay manghay şahsen umurunda değil ama halkımız heyecan yapınca ben de yapıyorum!.. Neticede milliyetçiyiz hani!.. Avrupa Birliği'ne girdik diye Kızılay Meydanı'nda geceye kadar Ayten Alpman'ın 'Memleketim' şarkısını çalan ruha selâm olsun!..

Yazarın Diğer Yazıları