Havadan para kazanma yanılgısı
Futbol dünyasının ünlü isimleri yıllarca yurt içinde ve dışında top koşturmuş milyonlarca dolar kazanmışlardı.
Kazandıkları para kesinlikle emeklerinin, alın terlerinin karşılığıydı.
Bu parayla ömürlerinin sonuna kadar refah içinde yaşayabilirlerdi.
Servetleri çocuklarını hatta torunlarını bile rahat yaşatacak düzeydeydi.
Ne var ki ihtirasları onları farklı bir noktaya taşıdı.
Alın teriyle kazandıkları paraları hiç emek harcamadan oturdukları yerde katlamak istediler, bir banka müdiresinin kurduğu sözde fona milyonlarca dolar yatırdılar.
Ve o paralar uçup gitti.
Şimdilerde “Dolandırıldık!” diye avukat-savcı-hâkim üçgeninde dolaşıyor, kaybettikleri milyonların hiç olmazsa bir bölümünün geri dönmesi için çırpınıyorlar.
Davaya bakan hâkim onlara, “Dünyanın en değerli paralarından biri olan doların yasal faizi en fazla yüzde 1-2 iken siz yüzde 100’e kadar uzanan faizlere nasıl inandınız? Paranızı yasal yollarda değerlendirmek neden hiç aklınıza gelmedi?” diye sorsa ne yanıt alırdı acaba?
////////////////////////////
Ünlü bir dolandırıc
+++++++++
Cumhuriyet döneminin ünlü dolandırıcılarından biri Sülün Osman’dı.
Sattıkları arasında Galata Köprüsü, Galata ve Beyazıt kuleleri, şehir hatları vapuru, İstiklal Caddesi, Florya Plajı, İstanbul Üniversitesi’nin bahçesi, Dolmabahçe ve İzmir Konak Saat kuleleri ve belediye otobüsleri de vardı.
15-20 kişilik bir ekiple çalışır, İstanbul’a eğlenmeye gelen “hacıağa” diye tanımladığı zengin kişileri ağına düşürürdü.
Her dolandırıcılıktan sonra bir süre kaybolur, çarptığı paralar suyunu çekince zorunlu olarak yeniden ortaya çıkar ve polise yakalanırdı.
Mahkemelerde hemen her defasında aynı savunmayı yapıp özetle şöyle derdi:
“Ben kimseyi dolandırmadım. Sadece beni kandırmaya çalışan kişilere ahlak dersi verdim.
Adamlar birkaç bin lira para ödeyerek köprüleri, kuleleri, belediye otobüslerini, tramvayları satın almak istiyor, yani açıkça beni kandırmak, aldatmak peşindeler.
Onları içine düştükleri ihtiras çukurundan kurtarmak için hak ettikleri dersi vermekten başka çarem yoktu.
Yaptıklarımın dolandırıcılık olarak nitelendirilmesi karşısında çok üzgünüm. Benim niyetim sadece beni dolandırmaya çalışanlara ‘doğru yaşayın, dürüst olun’ mesajı vermekti.”
...
Sülün Osman deyince onun cezaevinde dürüstlük üzerine verdiği bir konferansı atlamak olmaz.
Savcılığa yazdığı dilekçede, “Mahkûm ve tutuklulara cezaevi yıllarından sonra doğru yola yönelmeleri konusunda konferans vermek istiyorum” der.
Teklifi kabul edilir.
Cezaevinin salonunda toplanan kader arkadaşlarına özetle şunları söyler:
“Yoksul bir ailede doğup büyüdüm.
İyi bir eğitim alamadım.
Gençliğimde çok iş aradım ama bulamadım.
Bir gün Yenikapı’da Aleko isimli bir Rum’la tanıştırdılar beni.
Burada olmama neden olan mesleği icra ederken onun öğrettiklerinden yararlandım hep.
Ama bugün geldiğim noktada keşke iyi bir eğitim alsaydım, doğru düzgün bir meslek sahibi olsaydım, sabit bir gelire kavuşsaydım, eşim ve çocuklarımla polis-mahkeme-cezaevi korkularına düşmeden huzurlu bir hayat yaşayabilseydim diyorum.
Sizler şu ya da bu nedenle burada bulunuyorsunuz. Bir gün buradan çıkacaksınız.
Naçizane tavsiyem devletle başınızı derde sokmayacak bir hayata yönelmenizdir.
Alın teri ile yaşamak zor olabilir ama inanın en güzel olanıdır.”