Eski Rum Yetimhanesini kim restore etmeli?
İlk gençlik yıllarında memleket meselelerine kafa yormaya başlayan birçokları gibi ben de “Yunan Mezalimi”ni okumuş ve büyük hınç duymuştum. İnsan olgunlaşınca kategorik düşüncelerden de uzaklaşıyor.
Yunanlılar bizi, biz Yunanlıları anlamak zorundayız. Birbirimizi anlayabilir miyiz diye iki defa Yunanistan’da geniş röportajlar yapıp yayınladığım gibi, Türkiye’de, Patrik Batholomeos’la iki defa mülâkatım olmuş, yine Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun açılıp açılamayacağı üzerine ayrıntılı çalışma yapmış, Rum Patrikhanesi’nin avukatı Kezban Hatemi, ünlü yazar Alev Alatlı dâhil birçok “otorite” ile görüşmüştüm. (Bu çalışma bir yerde çıkmadı. İleride beş cilt planladığım “Tarihe Düşülen Notlar” serisi içinde yayınlayacağım.) Ayrıca Ortodoksların olduğu ülkelere gittiğimde (meselâ Arnavutluk, meselâ Gürcistan) patriklerle görüşüp Bartholomeos’un Ortodokslar arasındaki yerini tayin etmeye çalıştım.
Yunanlılarla birbirimizi çok üzmüşüz, birbirimizi çok kırmışız. Şu da açık: En çok da Yunanlılar bizi üzmüş. Ama bütün üzüntüleri geride bırakmak için hiçbir zaman fırsat kaçmamıştır. Bütün bunları yazarken şu gerçeği de aklımdan çıkarmıyorum: Cumhuriyeti, Yunanlıları, Anadolu’yu işgale başladıkları İzmir’de denize döktükten sonra kurabildik. Hâlâ Kıbrıs bir problem olarak karşımızda.
***
Bartholomeos, 21 Şubat 2012’de Anayasa Komisyonunda ne demişti:
“Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.”
Taktik icabı söylediği çok yazıldı. Bartholomeos, Türkiye’deki azınlıklarla ilgili ve bence azınlıkların lehine, onları farklı kılan “cemaat” statüsünde olmasına rağmen, önceden de yazdığım gibi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes gibi “Türk’üm” diyorsa bunun üzerinde düşünmek gerekir. (Kendisi “Türk” olduğu hâlde “Türk’üm demiyorum” diye tafra satan “neo İslâmcı” dangalaklar -affederseniz- Bartholomeos’tan ders alsınlar!)
Şunun için bu yazıyı yazdım:
İstanbul’da, Büyükada’da, 200 yıllık Rum Yetimhanesi, yıllar sonra, AİHM kararıyla da olsa, Patrikhaneye verildi.
Azınlık vakıf mallarının iadesi meselesine girmeyeceğim. (Burada önemli hususlar var. Sonra döneceğiz.)
Büyükada’daki Avrupa’nın en büyük çok katlı tarihî ahşap binanın tamiri için 50 milyon dolar gerekliymiş. Patrikhane bunu Yunanistan’dan istemiş ama ekonomik kriz yüzünden alamamış. Yunanistan’la aramızda sınır bile kalmasın diyorum; ancak iki ayrı devlet olduğumuza göre, Atina’dan para istenmesi bana garip geldi. Benim ülkemde, benim tarihî mirasımdır. Öyleyse elbirliğiyle meseleye el atmamız gerekmez mi? “Bizim” binamızı biz tamir edelim.
Azınlıkları ihya etmeye pek hevesli kozmopolit zenginlerimiz ellerini şimdi cebe atsınlar.