Ekonomi ve dış politikada dibe vuran Türkiye!
AKP''nin dışa bağlı üretim sistemi aslında 10-15 yıl önce çöker giderdi. Yatsınlar kalksınlar ''2008 Krizi''ne dua etsinler. Amerika o yıllarda krizden çıkmak için dolar basmaya başlayınca, o zamanlar iç ve dış kavgası olmayan, AB üyeliğine aday olan Türkiye''ye kuvvetli bir para girişi yaşandı. Haliyle dışa bağlı çalışan sistem çok iyi iş çıkarıyor sandılar. Çünkü kur düşük olduğu için enflasyon yaratmıyordu. Hatta bazı üstün zekalar Türk çiftçisine kızıp aynı buğdayı Rusya''dan daha ucuza alıyoruz diye hava atıyorlardı. Ama devir tersine döndü, paralar yuvaya dönünce kur arttı, ithal girdi ile çalışan dışa bağlı ekonomi, pahalı mallar üretti ve sistem durgunluğa girdi.
Buraya kadar bildiğiniz şeyleri söyledim, farklı diyeceğim ise şu: AKP ekonomi yönetimi tıpkı Kemal Sunal filmlerindeki gibi talih kuşunun üstüne konması sonucu başarılı oldu. Hatırlayın, Kemal Sunal''ın canlandırdığı karakterler aslında filmdeki o güçlü adamı sürekli talihin yardımı ile alt eder. AKP, talihin yüzüne güldüğü 2011/2018 arası dönemde 1970/2000 arasına "Eski Türkiye" diyerek böbürlenmeyi çok severdi.
Ama ne oldu? Ekonomide bütün veriler 2002 seviyesine dönmedi mi? Rakamlarla oynaya oynaya her veriyi yalama etmediler mi?
İşte o eski Türkiye''de olan ama şimdi bulamadığımız bir şey var. Esas ona gelelim: Bir başbakan eğer Amerika''ya giderse, programda olmasa bile mutlak surette Amerikan Başkanı/başbakan ile görüşürdü. Ama ne görüşme, Amerikan Deniz Piyadeleri Beyaz Saray bahçesine dizilir, ellerinde Türk ve Amerikan bayrakları ile Türkiye hakkında övgü dolu sözler söylenirdi. Hoş Amerika sonra bildiğini okurdu ama ulusal gururumuz Amerikalılar ya da diğer devletler tarafından gözetilirdi. Batılılar şunu sıklıkla derdi: "Türkler gururlarına düşkün millettir!" Bu nedenle görüş ayrılıkları bile olsa diplomatik nezakete dikkat ederlerdi.
Ancak yıllar içinde devleti tüccar gibi yönettiğiniz zaman politikalarınızda tutarlılık kalmaz. Sözün değeri davranışların istikrarı ile ölçülür. İlkeler yerini dolar ve Euro''ya bırakırsa elin oğlu kalkar der ki: Türkler at pazarlığı yapıyor!
Oysa bir devlet yönetimi uzun vadeli çıkarlara dayalı prensiplerle olur. Bugün Çin swap parası gelecek diye Uygur Katliamlarına göz yum, yarın Avrupa''yı mülteci ile tehdit et birkaç milyar Euro kopar, öbür gün İdlib''de marjinalleri koru Ruslara karşı çık, sonra Fırat''ın doğusunda Amerika ile çatış...
Devlet politikası dediğin esen rüzgara göre değişmez. Ana bir omurgası vardır, müttefiklerin ve rakiplerin, düşmanların bulunur. Yahu Mısır''da Sisi darbeci idi? İsrail Siyonist idi? BAE düşman idi? Ne oldu da döndün Mısır ve BAE ile dost oldun? Dost olacaksan niye düşman oldun?
Sedat Peker konuşuyor diye BAE ile, Körfez ve Afrika ihraç pazarlarını kaybedince Mısır ve Suudilerle şimdi dostluk arıyorsan kim sana gerçekten dost olur?
Amerika''ya gittiniz, Biden''dan randevu istediniz sonu ne oldu? Bakın ne dedi CB Erdoğan: "ABD''yle Temennim iki NATO ülkesi olarak birbirimize hasmane değil dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu an gidiş pek hayra alamet değil."
Dış politikadaki bu güç kaybının ekonomiye yansıması olmadı mı? Elbette oldu. Yabancı sermaye ardına bakmadan kaçtı gitti. Peki ''Hayra alamet olmayan'' bu düzey gelecek günlerde de ekonomiyi vurmayacak mı? Dış yatırımlar, sermaye akışları, ihraç pazarları bu işlerden etkilenmeyecek mi?
ABD''den kaçıp Rusya''ya sığınmak diye bir şey de yok. Abdülhamit''in İngiltere''yi Rusya''ya, Rusya''yı İngiltere''ye vurdurma taktiği nasıl elinde patlayıp, İmparatorluktan 1 milyon 600 bin kilometre kare toprağı kaybettirdi ise, Allah korusun aynısı yine başımıza gelir.
Dibe vurmuş, içte ve dışta sadece düşmanları artırmış bir politika ile Türkiye ekonomisi de düzelemez. Bu yönetim ekibine dış ve iç güven bitti. Firmalar ağzı ile kuş tutsun dünyada önleri açılamaz. Türkiye''ye yabancı sermaye gelmez. Kur düşmez. Enflasyon inmez, durgunluk azalmaz.
Hepsinin temelinde AKP''nin iç ve dış politik hataları vardır. Tek çaremiz yeni bir ekiple dış politikada istikrarlı bir yön çizmektir. Avrupa ve ABD ile barışmak, medeniyetin önde giden bu iki bloku ile ilişkilerimizi rayına oturtmamız gerekmektedir.
Şunu da eklemem gerek: Asyacılık demek Çin demektir. Çin ise baskıcı, demokrasiden uzak, bencil ve Türk milletine an itibari ile eziyet eden bir ülkedir. İthal ettiğimiz mallar ile ekonomide her yıl milyarlarca dolarımızı emmektedir. Bu ülkenin bizi sömürmesine izin veren ekonomi yönetimine seçimlerde dur dememiz şarttır.
Bir konu da gelecekte Çin ve Asya''yı Batı''nın yerini alacak gibi gösteren araştırmalardır. Oysa ''Ticaret Savaşları'' ve ''Salgın'' sonrası Çin''e baktığımızda araştırmalarda söylendiği gibi sarsılmaz bir yapının olmadığı izlenmiştir. Borç krizi Çin ekonomisinin üstünde gezen kara bir bulut gibidir. Baskıcı yönetim firma borçlarını gizlemekte, net ölçüme imkan vermemektedir.
Önümüzdeki yüzyılda da sermaye ve teknoloji batıda olacaktır. Türkiye''nin 2023 sonrası yeni yönetimi de hesabını kitabını buna göre yapmalıdır.