DP-AP zihniyeti yok
Krizin tam ortasında hatalı kararlar alması veya aldırtılması nedeniyle bir bakanın istifa etmek zorunda kalması, kamu yönetimi açısından olumsuz bir durumun göstergesidir. Burada asıl sorun kişilerde değil, zihniyettedir.
Eksik Kamu Yönetimi
Türkiye'de yönetim zihniyeti devleti bir bütün olarak görmüyor gibidir. Böyle bir kanaate hiç şüphesiz sadece İçişleri Bakanı'nın istifasından dolayı varmıyoruz. Bugüne kadar yapılan tüm uygulamalardan hareketle söylüyoruz.
İçinde bulunduğumuz sürece bakar mısınız?
Hem oldukça ağır bir sağlık krizi yaşıyor ve hem de devletin bir kanadının çalışmasını engelliyoruz. Devleti tüm organlarıyla bir bütün olarak görüp çalıştırmak yerine, iktidarı temsil ettiğini düşündüğümüz bürokrasiyi yetkilendirip, muhalefetin elinde bulunanları sınırlandırıyoruz.
Böyle bir kamu anlayışı ve yönetimi olur mu?
Olmaz..
İşte dünya devletleri önümüzde duruyor.
Türkiye dışında kendi devlet bütünlüğünü iktidar-muhalefet ayırımına tabi tutarak kamu yönetim yaptığını söyleyen hiçbir ülke yok.
Var diyorsanız buyurun gösterin.
Yok..
Sadece Türkiye'de, yerel yönetimler (muhalif belediyeler) genel idarenin dışına itilmeye çalışılıyor. Bunun anlamı nedir? Şudur: "Biz sizi çalıştırmayacağız" demektir bu.
Yani?
Kamu yönetimini devlet bütünlüğü içinde değil, eksik yapacağız" demektir.
Soylu'nun İstifası
Sayın Soylu'nun istifası, erdemli bir davranışın göstergesiydi, lakin geri dönüşü siyasi bir manevranın ürünüdür. Soylu, sadece parti içi siyasi dengeleri değil, aynı zamanda Cumhur İttifakının dengelerinin de bir parçasıymış. Bunu istifa sonrası MHP'nin yaptığı açıklamalar ile Sayın Cumhurbaşkanının Bahçeli'ye yaptığı teşekkür konuşmasından anlıyoruz.
Soylu gitseydi, AKP'nin parti içi siyasi dengesi, "Pelikancılar" denilen grup lehine bozulacaktı. Bozulsun, ne olacak diyemezler. Çünkü AKP'nin siyasi duvarı dikine çatlamış olacaktı.
Nereden anlıyoruz?
Soylu'nun istifa haberi sonrası gelişmelerden. Soylu'nun kendisini destekleyen epey taraftarı var. Özellikle PKK ile yaptığı mücadele milliyetçi seçmenin onayını alıyor.
Eksikleri de epey fazla.
Kopup geldiği Demokrat Parti, Adalet Partisi geleneğinden epey uzakta duruyor.
Ne Nahit Menteşelere benziyor, ne İhsan Sabri Çağlayangillere ve ne de İsmet Sezgin Ağabeylere. Onlar, içişleri bakanıyken devlet bilinciyle hareket ederdi. Mesela "muhalefet şehit cenazelerine gelmesin" gibi saçma bir genelge yazarak tarihe geçmediler.
Onlar İçişleri Bakanıydılar ama konuşma dilleri, söylemleriyle kimseyi ötekileştirmezdi. Türkiye'nin sağ-sol kavgası yaşadığı günlerde bile hiçbir içişleri bakanı muhalefete parmak sallayarak konuşmadı.
Bu sebeple Sayın Soylu, DP-AP geleneğinden gelse de davranış kalıplarıyla onlara benzemiyor. Ama AKP'ye benziyor. Hatta tam da örtüşüyor diyebiliriz.
Dikkat ettiyseniz AKP'lilerde ta en başından beri bir dışlama, düşmanlaştırma siyaseti hep var. Aynen Osmanlı'nın saray siyaseti gibi. Saraya biat edenler makul vatandaş, kötüye "kötü" diyen, itiraz edenler "hain" biçimindeki yönetim algısı devam ediyor.
Milliyetçi kesim, Süleyman Soylu'nun bakan olmasına sevinmişti, umutla bakmıştı. Çünkü Adalet Partisi zihniyetinin iktidara gelmesi olarak görmüştü. Lakin süreç içinde anladık ki, durum hiç de öyle değil. Karşımızda bir Demokrat Partili zihin, onun emarelerini ortaya koyan siyasal davranışlar da yok.
Sonuç olarak, Türkiye'de siyasetin ve kamu yönetiminin; tüm dengeleri anlayan, toplumu kucaklayan, muhalefeti bir denetim organı olarak gören, kapsayıcı bir bakış açısına kavuşması gerekiyor.