Dolar/TL çift hane olunca Merkez'i suçlamayın!
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının ardından %10,25 olan politika faizini değiştirmedi. 11,75 enflasyonu olan bir ülkede 10,25 olan faizle kurları yerinde tutmak mümkün müdür? Bu sorunun cevabını vermek için gelin yakın tarihimize bir bakalım.
Hikayenin başlangıcı 'Brunson Şoku' sonrasında Eylül 2018'e dayanıyor. O sıralarda MB politika faizi, kuru tutmak için %24 seviyesine gelmişti. Ancak bu durum, ticari kredilerdeki yüksek faizler nedeni ile işletme sahiplerini zor duruma koyuyordu. İşte tam da burada 'Reformlar' yaparak ekonominin dış girdi bağını bitirmek yerine, kısa yoldan köşeyi döneceğimiz dahiyane bir ekonomi modeli uygulamaya konuldu: 'Faizleri emirle düşürürsek yatırımlar artar, böylece işsizlik azalır, mal üretimi artar ve enflasyon düşerdi!'
İşe enflasyondan başlamayıp, önce emirle faizi düşürdüğünüz zaman hane halkları, girişimciler ve yatırımcılar Lira'dan kaçar. Kaçtılar da… Çünkü kalsalardı, tasarruflar, faizler düşerken yüksek oranda kalmaya devam eden enflasyon karşısında eriyecekti.
Bu gerçeği görmek istemeyen siyasi otoritenin hatası piyasada kurları hızla 7 üzerine çekti. Ne yatırımlar arttı ne işsizlik azaldı. Üstüne bir de enflasyon nedeniyle, Lira'dan kaçanların aldığı dolarla, euro ile yukarı giden kurlar, dönüp dışa bağlı imalat sanayimize bir 'girdi maliyeti' tokadı daha attı. Enflasyon daha hızlı yükselmeye başladı.
Kurun 8'e yaklaşması imalatı sarsmaya başlayınca, %8,25'e kadar düşürülen faiz %10,25'e çekildi. Ancak verilen son faiz kararında, kur 8 gibi Türk imalatını felç edecek bir noktada takılı iken, faizler enflasyon seviyesine denk hale getirilmedi.
Son kurul kararında faizler sabit kalmış gibi gözükse de, TCMB'nin piyasaya fon sağladığı geç likidite penceresi (GLP) faizi %13.25'ten %14.75'e yükseldi. Bu durum şu yorumlara neden oldu: Merkez görünürde faiz artırmaktan korkuyor, arka planda üstü kapalı faiz artırıyor! Peki bu hareketle piyasaya ne mesaj veriyor? Tutarlılık bunun neresinde? Tam bir komedi…
Merkezin suçu günahı yok!
Ben Merkez Bankası'nın bu işlerde suçu olduğunu düşünmüyorum. Son yirmi yılda kamusal alanda hangi kurum iktidarın tasarruflarına karşı ayakta kalmıştır? Bağımsız kurum bırakılmış mıdır? Merkez Bankası'nın görev ve sorumluluklarına baktığımızda ilk madde de şu ifadeler vardır: 'Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir. Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir.'
Merkez kağıt üzerinde bağımsız, faiz gibi ana para politikalarında ise siyasi otoriteye göbekten bağlanmıştır. Bu bağın başlangıç noktasının da 6 Temmuz 2019'da Murat Çetinkaya'nın görevden alınarak Murat Uysal'ın atanmasıyla olduğunu bütün ülke bilmektedir.
Önemli diğer bir nokta ise bugün enflasyonu düşürmek için sadece para politikasından çözüm beklemek sorunun yanlış teşhis edilmesidir. Türk ekonomisinde üretim problemi vardır. Bunun da muhatabı Merkez Bankası değildir.
Neden mi? Eğitim reformunu yapmayıp kaliteli personel yetiştirmeyen Merkez Bankası mıdır? Kaliteli personel olmadığı için Türk firmaları yüksek teknoloji içeren mallar üretemez. Dolayısıyla yükte hafif pahada ağır bu mallar üretilip ihraç edilmediği için, ülkeye bol döviz gelmez. Kazandığınız döviz az olursa rezervler dolmaz. Rezervler boş kalırsa piyasada döviz azalır, kurlar yukarı gider. Bu sarmaldan Merkez Bankası mı sorumludur?
Şimdi hem kur hem enflasyon bağımsız bir üretim kapasitemiz olmadığı, siyasi otoriteye bağlı para politikası nedenleri ile yukarı doğru gidiyor. Bu nedenle kur bir gün çift haneye vurduğunda kimse sadece Merkez'i suçlamasın.