Devlet adamı ve âlimler
Timur hakkında okuduklarım aklıma geldi... Timur Âlimlerle, şeyhlerle birlikteydi. Fethettiği ülkelerdeki âlimleri alır, Semerkand'a götürürdü. İzaz ve ikramda bulunurdu.
"Mukaddime"nin yazarı İbn Haldun'a (1332-1406) o kadar değer vermiştir ki, Şam'da bu büyük âlimi ağırlamış ve hatta binitini muhtemelen ona yardımcı olmak için satın almış. (O zaman otomobil yok! Elbette ya atını, ya katırını, ya eşeğini alacaktır!) İbn Haldun'un, çekine çekine "İsterseniz sizinle geleyim." sözüne karşılık, Timur, "Hayır ailene git." demiş, ardından da, Kahire'ye, yaşlı katırının parasını göndermiş.
Size Timur-âlimler ilişkisinden bahsetmek istiyorum. Şimdiki devlet adamlarının ilişkisiyle Timur'un ilişkisini ölçebilirsiniz.
En hafifinden "gaddar" sıfatıyla anan yazarlar bile Emir Timur'un (Neden "emir", neden "han" değil? Bunun da hikâyesi var ve Cengiz Han'la bağlantılıdır. Bir gün yazarım.) hakkını teslim etmekten geri durmamışlardır. Meselâ İbn Arabşah (1389-1451), Timur'u en iyi tanıyan ve en iyi anlatan yazarlardandır. Timur'dan her bahsedişinde ona ağza alınmayacak sıfatlar yakıştırır ama âlimlere, şeyhlere verdiği değerden sık sık bahseder.
Dr. Musa Şamil Yüksel'in çalışmalarından istifade ederek Timur'un âlimlere bir ihtarını nakledeceğim:
Timur, devlet işleriyle meşgul olduktan sonra akşamları meclisinde toplanan âlimlerle ilmî sohbetler ediyor, şer'î meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurdu. Bu tür meclisler ya Semerkand'da, ya da sefere çıktığı yerlerde düzenlenirdi. Semerkand'da Sadeddin Taftazanî ile Seyyid Şerif Cürcanî arasındaki fikir tartışmalarını dikkatle takip etmiştir. Kanlı bir savaşla Halep'e almış, orada kaldığı sürede, tanınmış âlimleri zor sorularıyla terletmiştir.
Nizamüddin Şâmî, Timur'un bizzat yazmasını istediği, "Zafernâme"sinde âlimlere bir ihtarını anlatır:
Timur Beylakan'da (Azerbaycan'da) iken İran ve Turan'ın ileri gelen âlimleri ve muttakî kadılarıyla sohbet ederken âlimlere: "Geçen asırların uleması hükümdarları irşad ederlerdi. Siz beni niçin irşad etmiyorsunuz, bana lâzım ve vacip olan şeyleri niçin söylemiyorsunuz" diye sormuş, âlimler ise ona hoş görünmek için: "Elhamdülillah Emir hazretleri bizlere hayır yollarını öğretir, hocalık eder, bizim gibilerin nasihatlerine muhtaç değildir." diye cevap vermişti. Bunun üzerine Timur bu dalkavukça sözlerden hoşlanmamış ve âlimlere şöyle demişti:
"Her zaman methedilmek, mizacıma göre söz söylenmek hoşuma gitmez. Sizler ki her biriniz bir taraftan buraya geldiniz. Mensup olduğunuz yerin vaziyeti, iyiliği, fenalığı hakkında bana malûmat verin. Hiçbir şeyi benden gizlemeyin. Ben bunu size kendi menfaatim için söylemiyorum. Bütün dünyaca malûmdur ki, Tanrı bize öyle bir şevket ve saltanat ihsan buyurmuştur ki, böyle şeylere bizim ihtiyacımız yoktur. Maksadımız onun rızasını tahsil ve Tanrı'nın bize karşı olan lütuf ve keremlerinin bazılarının şükür ve nimetini yerine getirmek için çalışmaktır."
Timur'un bu konuşmasından sonra âlimler rahatlamışlar ve bildiklerini, inandıklarını söyleyebilmişlerdir.
Timur'un âlimlerle "Kime şehit denir?" tartışması zamanımıza çok uygun. Yazacağım.