Dersim'de neden tenkil?
Bir tarihte, bir başka gazetede Doğu ve Güneydoğu raporları üzerine yayınım olmuştu. Kim Doğu'muz-Güneydoğu'muz için rapor hazırlamışsa peşine düşmüş ve birçoğunu temin etmiş, birçok röportaj yapmış ve uzun bir yazı diziyle değerlendirmiştim.
PKK'nın zuhurundan sonra hazırlanan raporlar ile, Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan raporları karılaştırdığınızda, zamanımızın raporlarının, öncekileriyle kıyaslanamayacak kadar satıhta kalması bir tarafa, satır aralarına yerleştirilmiş hainâne fikirlerle dolu idi. Bu hainâne fikirlerin kaleme alınmasında teşvik edenlerin, rapor yazdıranların başını çekenler ise Cumhuriyet'in kazandırdıklarını tepe tepe kullanan TÜSİAD gibi, TOBB bol imkânlı kuruluşlardı.
Keşke o raporlar üzerine çalışmamı kitap hâline getirseydim. Hangi partilerin, hangi kuruluşların, hangi şahısların nasıl raporlar hazırlattıklarını/hazırladıklarını görür, muhtemelen "Yazık ülkemize!" der, Cumhuriyet'in ilk dönem aydınlarını, bürokratlarını kıymetlendirmede bir ölçü bulurdunuz. Bu çalışmamı rafa kaldırtan sebebin A. Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesi ve muhâkeme edilmesi oldu, diyebilirim. A. Öcalan'ın bütün sorgularını, bütün muhâkeme safhasını, tarafların bütün savunmalarını, ara değerlendirmelerle ayrıntılı olarak kitaplaştırdığımı biliyorsunuz.
Yine Dr. Aytekin Ersal'ın "Şeyh Sait'ten Dersim'e: Cumhuriyet'in Şark Meselesi" kitabından hareket edeceğiz.
Cumhuriyet'in Doğu ve Güneydoğu politikası, Şeyh Sait, Seyit Rıza ve akabindeki aşiret isyanları üzerine pek çok yayın yapıldı ama Dr. A. Ersal'ın 240 sayfaya sığdırdığı ihâtalı çalışması kadar zihninizi netleştirecek çalışma çok azdır; belki yoktur. (Bu kitabı Dersim tartışmalarına katılan Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun okumalarını ve nerede yanlışlığa düştüklerini görmelerini çok isterim. Kitabı yayınlayan Tarihçi Kitapevi herhâlde, her iki zat-ı muhtereme eseri gönderir.)
Dr. A. Ersal, "Harbiyeli ve mülkiyeli bürokratlar bölgeyi bir sosyal bilimci titizliği ile ele almışlardır." der ve 144-157 arası sivil ve askerî bürokrasinin yazdığı raporları özetler. "Dersim, inanç ya da etnik kimliğinden dolayı ötekileştirilmiş midir?" sorusunu sorduktan sonra "te'dib" ve "tenkil" harekâtının en önemli unsuru olan Jandarma Umum Kumandanlığı'nın hazırladığı raporun girişini aktarır:
"Bizim gaye ve hedefimiz ise dört buçuk asırdan beri derebeylik hayatı geçiren ve henüz bütün manası ile hükümete ısınmayan bir halk kütlesinin menfi tesirleri altında kalan bir mıntıka halkını Cumhuriyet'in diğer vilayetleri sırasına geçirecek ıslahat esaslarını tespit etmek olduğuna nazaran, Dersim denilince bu ıslahatın çerçevelenmesi lâzım gelen sahayı mütalaa edeceğiz." (s. 144-145.)
Cumhuriyet, "entegre" istiyor; devlet içinde devlet istemiyordu. Direnen tenkil edilmiştir.
Derunî (iç) Dersim'den aşiretlerin ovaya indirilmesi dönemin en temel meselesiydi. Bu gaye için devlet "Dersim, Hükümet-i Cumhuriye için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kat'î bir ameliye yapmak… farz-ı ayindir…" diyen Müfettiş Hamdi Bey'i değil; "Tazyikat nihayet bulur ve şuurlu bir surette hareket olunursa, Dersimliler Cumhuriyet'in çok sadık ve fedakâr hâdimleri (hizmetkârları) olabilirler…" diyen Cemal (Bardakçı) Bey'i, bölgenin mülkî âmirliğine getirmiştir (s. 149).
Ezbere, konuşmayalım. Bilerek konuşalım. Bilerek konuşabilmek için okuyalım, okuyalım, okuyalım...