Dersim tartışmaları Cumhuriyetle hesaplaşmadır!
Anayasanın değiştirilmesini isteyenler, önce “Türk”e vuruyor. Kimi ideolojik tavır alıyor, kimi akıntıya kürek çekiyor. “Türkiyelilik”çıkardılar; tutmadı; “anayasal vatandaşlık”çıkardılar tutmadı. Şimdi köklü anayasa değişikliğine gidiyoruz diye teklif alıyorlar... Maksat teklif almak değil, sivil toplum kuruluşları da “Türk”ü istemiyor, demeye getirmek; güçlü dayanak bulmak... TUSİAD, MÜİSAD, yeni yeni ayaklanan MTTB gibi kuruluşlar “Türk’süz” anayasa için kolları sıvadılar. Marksist olmakla hâlâ övünen Can Paker ve yine onun çizgisindeki Etyen Mahçupyan’ın başını çektiği, “Dilek Kurban-Yılmaz Ensaroğlu” (Ensaroğlu “malûm” kişidir!) imzasını taşıyan 2010’da TESEV olarak hazırladıkları bir taslak var ki, bir okusanız aklınız uçar! Anayasanın dibacesinden tutun, ilk üç maddesine, 42. maddesine, 66. maddesine kadar “Türk”ü toptan silip atıyor; hem de “düşmanca” cümlelerle! Sonraki taslaklar TESEV’in kopyası gibi...
***
Her şeyi tartışabilir, yorumlayabilirsiniz. İlimde peşin hüküm olamaz. Çok çok ileri gidiyorum; “Türk”ü de sorgulayabilirsiniz. Tek şart; tez ve antitezleri ortaya koyarak... Deliller sıralayarak... İdeolojik tavır almayarak. Maalesef kimse “delil”den yola çıkmıyor... Beyinlerinde Türk düşmanlığından beslenen bir volkan var... Ağızlarını açtıkça ateş püskürtüyorlar. Bizim de tavrımız ona göre elbette!
***
Üç gündür “Dersim tartışması”ndan nereye varılmak istendiğini, geniş ufuk çizerek siyaset bilimci Doç. Dr. Baran Dural’ın analizleri çerçevesinde işliyoruz. Bugün meselenin “vurucu” noktasında tartışmayı bitiriyoruz.
Doç. Dr. Dural,“anayasal vatandaşlık” meselesine ilmî açıdan yaklaşmak gerektiğini belirterek Prof. Dr. Levent Köker’in çalışmaların örnek gösteriyor: “Türkiye’nin önde gelen siyaset bilimcilerinden Prof. Dr. Levent Köker, anayasal vatandaşlığın tarihle yüzleşmekle başlayacağını, özgürleşmek isteyenin tarihine bakarak soruna el atması gerektiğini söyleyerek katıldı. Köker’in, Türkiye’deki en güçlü siyasal düşünceler tarihi hocalarından birisi olan Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları’yla birlikte yazdığı, siyasal düşüncenin evrimini aktaran seri, Antik Yunan’dan başlar Fransız Devrimi’ne dek gelir. Ben dâhil pek çok siyaset bilimci zevkle bu seriyi ders kitabı olarak okuturuz. Tezine Anayasa’nın üçüncü maddesinin yanlış yorumlandığını farklı bir okumayla ‘Devletin milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü’ anlayışının, sadece üniter-tekçi devletlere değil, farklı devlet anlayışlarında da uygulanabileceğini belirtmekle başlıyor. Köker, anayasal yurttaşlık üzerinden yeni bir birliktelik formülünün yaratılıp yaratılmayacağını tartışmaya açıyor. Prof. Dr. Köker, bu noktada mevcut siyasal iktidarı hayli zorlayabilecek, Cumhuriyet’in Sünnî vatandaş tipini, ‘Millet-i hâkime’ biçiminde yorumlayan yaklaşımının da, değiştirilmesi gerekebileceğini sözlerine ekliyor.”
***
Devletin modeli ne olabilir ve örnekleri var mıdır? Doç. Dr. Dural şunları söylüyor:
“Doğrudur anayasal yurttaşlık ekseninde ulusal bütünlüğünü sağlamış, kendi ulusal, ’modus vivendisi’ni kuran modeller var. Örneğin Anglo- Sakson dünyasının birliktelik formülü, hatta Yeni Dünya’nın milliyetçilik anlayışı anayasal yurttaşlık kavramı üzerinde oturuyor. Fakat bu modellerde devlet kendisini yapılandırırken ortak akıl oluşturarak, devletin milletiyle beraber bütünlüğü fikrini hangi esaslar bağlamında savunduğunu, tarihsel gerçekliği- ulusal taleplerine bakarak somutlaştırmış. Bir defa somutlaştırdıktan sonraysa bunu oturup tartışmamış, tartışmasına izin vermemiş. Örneğin ABD, Amerikan toplumunun, ‘Yahu biz bu Kızılderililere ne yaptık? Bu ülkenin gerçek sahipleri bizler miyiz? Kıtayı önce hispanikler buldu. Biz Anglo- Saksonlar gelip üzerinde konduk. O zaman bu rüyanın adı neden İspanyol rüyası değil de Amerikan rüyası? Haydi biz İspanyol kökenliliği de içeren, İspanyolcayı resmi ikinci dil ilan eden yeni Anayasa yazalım’ türü, hayli gerçekçi ve yaşamsal gerginliklerin gündeme getirilmesine, ‘bilinçli- edimli’ olarak engel olmuş. Irkçılığı tarihiyle yüzleşme olarak algılamasına karşın, yukarıdaki tartışmaları geçmişte halledilmiş saymış. Dolayısıyla tarihiyle yüzleşmeyi, resmi tarih yerine sahihliği şüpheli gayriresmi tarihini ikame ederek başlatan bir toplum, zaten var olan tarihiyle yüzleşmiyor demektir. Unutulmamalıdır ki, geçmişiyle barışmak, geçmişinden eğer varsa utanç verici hatalarını kabul edip bunları düzeltmek elbette ki, her uygar ulustan beklenen erdemdir. Ancak bu erdemi geçmişinde kendisini suçlayacak şey arama, bulma ve dolaylı yoldan kendisine zarar veren sado- mazoist bir eylem haline de dönüştürmemelidir.”
***
“Dersim”i tartışanlar, “cumhuriyet”le mi hesaplaşıyorlar, yoksa hataları bilelim, tedbir alalım mı demek istiyorlar?!