Cumhuriyet'e şükretsinler!

Mustafa Kemal, 10 Kasım ve sonrasında, "Yeni Düzen şeraiti"nde, kendilerini "Yeni Düzen bekçileri" görenlerden epey "küfür" yedi.

Her adımda adının karşımıza çıkışından, 2. Dünya Savaşı öncesi döneminin "lider"i aşırı yüceltme anlayışının hâlâ terk edilemeyişinden dem vurabilir, aşırılıkları tenkit edebilirsiniz. Yalnız "menfîlikler"e bakarak "Yeni Türkiye"nin (M. Kemal'in sık vurguladığı "Yeni Türkiye") varlığını tartışmaya açamazsınız!

"Yeni Düzen şeraiti"ni fırsat bilenler, şimdilerde "Yeni Düzen Kurucusu" ilân ettikleri kişiye yüklenilen sıfatları bir düşünsünler: İlâhlaştırılmasına, neredeyse "son peygamber" gösterilmesine karşı çıkmadıkları gibi âdeta teşvik ettiler.

En şaşırtıcısı geçmişte "Müslümanlar"a eziyet çektirildiğinden, şimdi eziyetlerin son bulduğundan bahsettiler ama kendileri de, kendilerine uymayan, tenkit eden "Müslüman" grupları yeryüzünden silmek için olmadık yollara başvurdular. Her ağızlarını açışlarında "Müslümanlar kardeştir" diyenler, birbirlerini yiyorlar. Güçlü olan, yakasından tuttuğunu almış ayağının altına posasını çıkarana kadar eziyor. Ne için? Vay sen benim hırsızlığımı nasıl ortaya çıkarırsın! Tek sebep budur! "Hayır" diyenle her platformda tartışmaya hazırım!

Ey Mustafa Kemal'i yeryüzünden silmek için ant içenler!

İlâhlaştırılmasına cevaz verir gibi göz yumup destek verdiğiniz zatın karşısına geçip ortalıkta uçuşan iddiaları sordunuz mu? "Nedir bu 17/25 Aralık? Senin adın geçiyor, çevrenin adı geçiyor. İnkâr da etmedin. Ama bir açıklama da getirmedin. Söyle Allah'ını seversen! Bir izah et. Bizi kuşkuda bırakma! Şeytana uymuşsan Cenab-ı Allah'tan af dile!"

Hiçbiriniz bu soruyu sormadı/soramadı. Hırsızlığı bildiğiniz için "Arada olur böyle arızalar!" demeye getirdiniz.

Be adamlar! "Arıza" yapan kim?

İlâhlaştırılan!

Siz bu zatı yeryüzüne adalet getirecek, İslâmın ahlâk ve faziletini yayacak tek kişi görüyorsunuz. O tek kişi arızalıysa Müslümanlığınız tartışılır!

Arınmak, kendinize gelmek için bari M. Kemal'e bir Yasin okuyun!

Vahîdeddin'le yatar kalkarsınız. M. Kemal, son padişah "Halife Vahîdeddin" için çok ağır sözler sarf eder. O şartlarda o sözler söylenebilirdi. M. Kemal'i yüceltenler daha aşırıya gitmişlerdir. Biz katılmıyoruz ama M. Kemal'in sözlerindeki "halifelik" gerçeğini bir tarafa atamayız:

"Âciz, âdi, his ve idrâk­ten mah­rum bir mah­lûk; ka­bul eden, her­han­gi bir ecnebî­nin hi­maye­si­ne gi­re­bi­lir; fakat, böy­le bir mah­lû­kun, bü­tün İslâm­la­rın ha­li­fe­si sı­fa­tı­nı hâiz bu­lun­du­ğu­nu ifa­de et­mek el­bet­te muvâfık de­ğil­dir. Böy­le bir telakkî­nin doğ­ru ola­bil­me­si, ev­ve­le­mir­de, bü­tün İs­lâm küt­le­le­ri­nin esir ol­ma­la­rı şar­tı­na vâbeste­dir. Hâlbuki, ci­han­da ha­ki­kat, böy­le mi­dir? Biz, Türk­ler, bü­tün ta­rihî ha­ya­tı­mız­ca hür­ri­yet ve is­tik­lâ­le timsâl ol­muş bir mil­le­tiz!" (Nutuk, 1927, s. 497).

O çok sevdiğiniz Vahîdeddin'in, halifelik kaldırılırken ABD Başkanı'ndan yardım dilenmesini burada tekrar yazmayacağım!

Siz ancak "Cumhuriyet"te konuşabiliyorsunuz. Bunu hiç unutmayın! Prof. Dr. Konuralp Ercilasun'un Türklerde cumhuriyet evresinin başlangıcına dair mühim makalesi üzerinde yine duracaktım. Bu yazım "10 Kasım küfürleri" münasebetiyle bir giriş olsun. Yarın devam.

Yazarın Diğer Yazıları