Çok ütüledin başımızı be Aslı ablacığıım!
Vay Aslı ablacığım sen neymişsin öyle. Leyla Zana sevgisi sana nereden geliyor? Kandil’den mi?
Nedir bu muhabbet ablacığım, Leyla üzerinden bölücülüğe bu kadar coşkulu övgü
(“Coşku” kelimesi Ahmet Hakan’dan ödünçtür... O Aslı Altıntaşbaş ve daha başka kadın yazarların “ayrılıkçı” heyecanlarını “coşku” diye vasıflandırıyor da...)
Leyla, “Muhatap Sayın Öcalan’dır!” dedi. Yetmedi “Özerklik kurtaramaz bağımsızlık gerek” dedi... Yetmedi “Silâh -yani PKK- sigortamızdır” dedi.
Bunları bile bile yazıyorsun Aslı ablacığım!
(BDP seçim otobüsünün muzaffer selâmcısı Nuray Mert ablamızın da 15 Ocak 2012’de Milliyet’te çıkan yazısının kimi adres gösterdiğini burada yazmıyorum!)
Bütün kapılar PKK’ya, PKK’dan Kandil’e uzanır ve oradan İmralı’ya ağıp gider.
Aslı ablamız BDP/PKK propagandası tam olsun diye Leyla’nın kadınlara hitap ederken çekilmiş fotoğrafını da koymuş köşesine... (Milliyet, 16 Ocak 2012)
Abla sen kimden yanasın? Halktan mı, Kandil’den mi?!
Leyla Zana için “Asıl neyin sembolü?” diyorsun... Bütün işaretler ortada... Asıl neyin sembolü olduğunu göstermiyor mu?
Yapma ablacığım! Lâfı dolandırma. Doğrudan söyle. KCK operasyonlarına karşısın, PKK operasyonlarına karşısın, Leyla’nın evinin aranmasına karşısın.
Sen ne istiyorsun ablacığım?!
PKK vursun, öldürsün mü, diyorsun, KCK’lılar otobüsleri kundaklasınlar, gencecik insanlarımızı cayır cayır yaksınlar mı istiyorsun... Bütün yazın “bölücülük” üzerine neredeyse... Eline vermişler bir kalem millete kılıç sallıyorsun!
Bir şeye karşı olan bir şeye taraftır.
Kendini fazlasıyla PKK hareketine kaptırmışsın. Senin gibi birkaç kişi daha var. Neden çoklukla kadın gazetecilerin PKK aşkı böyle! Sizleri hayran bıraktıracak bir “kahramanlık” hikâyesi mi çıkarıyor karşınıza? Yapamadığınız bir şeyin kölesi mi oluyorsunuz? Nedir bu sevda Allah aşkına!
(Psikologların incelemesi gereken bir meseleyle karşı karşıyayız... Prof. Dr. Ârif Verimli Hocamıza mı havale etsek, yoksa Prof. Dr. Erol Göka Hocamıza mı?! Hangisinin sahasına girer? İsmet İmset örneğini daha önce yazmıştım. Bu kişi gazeteci olarak Bekaa Vadisine Öcalan’la görüşmeye gide gele kendisini onlara kaptırdı. Sonra PKK’nın Türkiye’de çıkan gazetesine yazmaya başladı! İyi mi?! Hasan Cemal örneği de önümüzde... Adam, Kandil’de “ceviz ağacı”nın altında Karayılan’la halvet oldu; öve öve bitiremiyor... Bu psikolojinin çözülmesi gerekir. MİT Müsteşarı Hakan Fidan Bey işin doktorasını yaptı... “Öcalan çözümlemesi”ni çok iyi biliyor. Şimdi MİT’in büyük katkısıyla PKK’ya karşı psikolojik savaş da veriliyor... Şu kadın yazarlarımızın özellikle kendilerini fazlasıyla angaje etmelerinin altında yatan sebepler üzerine gitse de bir “PKK’ya meftun kadın yazarlar çözümlemesi” yapsa... Valla çok faydalı olur!)
***
Ey Kandil muhipleri!
Hizbullah önceki gün manifestosunu yayınladı... PKK ile aynı şeyleri savunuyor. Hizbullah “Müslümanlık” adına, PKK “Zedüştlük” adına... Madem ülke bölünsün demeye getiriyorsunuz, Abdullah Öcalan’ı mı tutacaksınız, Hüseyin Velioğlu’nu mu?
(Bu arada RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun Hocamızın da kulağını çınlatalım... Hizbullahçı avukatın aklına uyup Güneydoğumuz için “Kürdistan diyebilirsiniz” fetvasını vermişti de!)
***
Türkiye’nin asıl yüzü başka, siz başkasınız...Ve siz gerçeklerin dışında olmanıza rağmen, dünyayı kiendinizden ibaret sanmanıza rağmen dört ayak üzerine düşüyorsunuz... (Kalem desen kalem de yok! Aslı iyi kötü kıvırıyor... Nuray Mert hak getire... Hele Hasan Cemal!... Elif Şafak bile bunlardan daha iyi bir şeyler karalıyor!)
Ama bu böyle gitmez... Gün gibi her şey ortada...
Bak dil de biliyorsun Aslı ablacığım! Avrupa’da da, ABD’de de dostların var... Kandil sana muhtaç; yol yakınken git be ablacığım... Müthiş motivasyon sağlarsın Karayılan’a...
Bizim de başımız selâmet olsun... Çok ütüledin!