Cinnete götüren üç büyük hata
1. Artan terör olaylarını ve şehitleri sadece siyasî iktidarın seçim hesabına bağlamak...
Siyasî iktidar elbette suçludur... "Çözüm süreci boyunca PKK silah ve patlayıcı stoklamış" sözü bile, bir kısım siyasetçide pişkinliğin fizikî sınırlarının olmadığını, bir kara deliğe dönüştüğünü göstermiştir... Kendileri içiyormuş gibi görüntü verip, baldıran zehrini esasında devlete içirenler elbette bunun sorumluluğundan kaçamayacaklar... Fakat bunları ifade ederken, bugün yaşananları sadece iktidarın seçim hesabıyla ilişkilendirmek ve PKK'yı özenle ıska geçmek ne demek?
Sanki PKK gerçekten 'çözüm' yanlısıydı, gerçekten silahları bırakacak ve yurt dışına çekilecekti ama devletin saldırganlığı sonucu kendini savunmak için silaha sarıldı!.. Yalnızca AKP düşmanlığıyla yapılan yorumların dolaylı sonucu 'PKK'nın meşru müdafaa yaptığı' izlenimi doğuruyor... Oysa PKK, hep bugünleri aradı, bugünler için hazırlandı ve fırsatı yakaladığını düşündükçe vurmaya başladı... PKK dün de terör örgütüydü, bugün de... Bugün yaşananlar siyasî iktidarın günahlarını bastırmaya yetmeyeceği gibi, PKK'yı da 'mecburiyetten' silaha sarılan örgüt statüsüne kavuşturmaz... Söz konusu üslup sahipleri PKK'ya bilerek veya bilmeyerek hizmet etmekteler...
2. Her Kürt'e, hatta her doğuluya PKK'lı muamelesi yapmak...
Şu soruyu sormak lâzım: Bugün PKK'yı yönetenleri en fazla mutlu eden şey nedir? Şehit ettikleri asker veya polisin çokluğu mu, yoksa siyasî görüşüne ve PKK'yla ilişkisine aldırış etmeden Kürtlerin tamamına 'terörist' muamelesi yapan saldırganlık mı?
Şüphesiz ikincisi... Çünkü bu tavır PKK'lı olmayan Kürtleri de hayata 'etnik' bakmaya zorlar ve dışlandıkları bir iklimden terör örgütünün kucağına doğru iter... Önündeki seçeneği azaltır... Bu etnik kopuşun orta vâdedeki anlamı iç savaşa sürüklenmektir, Suriyeleşmektir... Peşinden gelecek olan da bellidir; dış müdahalelere daha açık Türkiye ve siyasî/ekonomik ablukalar...
Her Kürt'e PKK'lı muamelesi yapmak ya 'cehalet'in veya alınan 'provokatif görev'in sonucudur... Asıl olan, etnik kimlikler değil, devlete, millete ve birliğimize sadakât ise bu saldırıların sadece PKK'nın Kürtlere yönelik propagandasına hizmet edeceği aşikârdır...
Hayatları bu vatana ve milliyetçiliğe hizmetle geçen, birlikte siyasî mücadele verdiğimiz, vermeye devam edeceğimiz, vatanseverlikleriyle örnek olmuş Kürt kökenli o kadar fazla arkadaşımız oldu ki şimdi, onların ne büyük travmalar yaşadığını ve bu ayrıştırıcı tavrın bütünlüğümüze ne büyük zararlar vereceğini üzülerek tahmin ediyoruz... Benim için, bu vatana sadakâtin bedelini çoluk çocuğuyla çeken ve bir elektrik direğine bağlanmış, sonra ağzına para sokuşturularak kurşun yağmuruna tutulmuş bir korucu, televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde 'PKK'yla empati'yi savunan, onun partisinde fink atan, Marksist ortaklığı dolayısıyla hep koruyup kollayan sözde Türk'ten sonsuz kat üstündür... Biriyle ekmeğimi paylaşırım, diğeriyle güneşi bile paylaşmak istemem...
3. Kürt'ün kendisini PKK'dan ayrı göstermekte aciz kalması...
En büyük yaralarımızdan birisi bu... PKK'lı olmayan Kürtler terör örgütüyle beraber anılmaktan rahatsızlar, amenna... Ülkenin büyük bir kısmı onları gerçekten PKK'dan ayırıyor veya ayrı görmeye çalışıyor... Peki onlar kendilerini PKK'dan ayrı gösterme ve tavır koyma konusunda ne yapıyor?
Devletin, tarih önünde yargılanacak siyasetçiler yüzünden tuzağa düşürüldüğü doğuda onlardan büyük direnişler ve sivil toplum örgütlenmeleri beklemek elbette çok kolay değil...
Ya batıdaki Kürtler? Ankara veya İstanbul'da teröre karşı sadece Kürtlerin organize ettiği bir milyonluk bir mitingler düzenlenseydi, minik Kürt çocukları ellerinde daha önce katledilmiş bebeklerin ve çocukların posterlerini taşısaydı ne algılar, ne kalıplar kırılırdı değil mi? Cesaret kuşanıp, kaç tane sivil toplum örgütü kurdular, üniter yapıyı, birlikte yaşamayı, kardeşliği savunan ve tabelasında Kürt olan?
Elbette karşı olduklarından değil, yalnız kalmaktan ve terörizme hedef olmaktan korktular... Bölgede yaşayan akrabalarından endişe ettiler... İyi de bu ülkede beraber yaşamayı ve üniter yapıyı savunmanın riskini hep başkaları mı alacak? Kardeşlerin bu riski hep birden göğüslemeleri gerekmiyor mu? Gerçekten kardeşçe düşünen ve hep kardeşlik bekleyen Kürtlerin tamamı bu taşın altına ne zaman ellerini koyacaklar?
Aksi hâlde, yükselen basıncı görüyoruz... Dostu düşmanı, sadık olanı, haini, suçluyu suçsuzu ayıracak akıl uçup gidiyor, geriye cinnete yolculuk kalıyor...