Çin'den gelen yeni belâ!
Dünya Çin'de başlayan salgınla mücadeleye devam ediyor. Ancak Çin kaynaklı belalar önümüzdeki dönemde sadece virüsle sınırlı kalmayacak. Çin devletinin bir takıntı haline gelmiş kâr ve büyüme hırsı dünyayı yeni bir krize doğru sürüklemeye başladı bile. Yüksek büyüme oranlarına alışan Çin, aslında anlattıkları gibi masum değil. Yani her fırsatta 'Komünist Parti' ideolojisini referans göstererek, hak, hukuk, adalet ve kollektif kalkınma nutuklarının aslında altının boş olduğunu görüyoruz. Tıpkı batılılar gibi Çinliler de borçlandır, bağlı kıl stratejisi ile yürüyor. Çin'e çok yakın bir Türk medya kurumundaki arkadaşımızın bize anlattığı olayı hiç unutmuyorum: Çinli yetkiliye Türkiye'ye neden daha fazla yardımcı olmuyorsunuz diye sorduğunda aldığı cevap çok ilginç, aslında gerçekçi: Bizim kârımız ne olacak?
Çinli aslında doğru cevabı veriyor. Uluslararasında ne yazık ki an itibari ile çıkarlar söz konusu. Doğrunun ya da etik değerlerin pek önemi yok. Peki Çin devleti için çıkarları bu kadar önemliyken, Türkiye ne yapıyor? Her yıl 20 milyar dolar verdiğimiz bu ülke bize vize bile vermiyor. Verdiğimiz paranın karşılığını ne siyasi ne iktisadi alanda alabiliyoruz. Çin'e bir kutu kiraz, bir vagon göstermelik mal göndererek adalet ve dengeden bahsedilemez!
Buraya kadar vurgulamak istediğimiz Çin devleti ile ilişkileri bozalım, vuralım, kıralım değil. Amerika'ya FETÖ, F-35, CAATSA gibi konularda nasıl sesimizi yükseltiyorsak Çin'e de Uygur, haksız dış ticaret konularında sesimizi yükseltmemiz gerektiğidir. İki ulus ticari ilişkilerinde Türk halkının sömürüsüne dayanan adaletsizliği bırakıp, eşit ve iki ulusun refahına dayanan yeni bir düzleme geçmelidir. Ancak o zaman 'kollektif anlayışın' sözde değil özde olduğu bizleri ikna edecektir.
Tehlike yaklaşırken…
Konu Çin olunca haliyle Türkiye'nin bu ülke ile olan ilişkilerine değinmeden geçemedik. Ancak Çin'in küresel anlamda yarattığı yeni risk ise tamamen finansal bir konu. Şimdi ona gelelim…
Çin devlet firmaları bugüne kadar büyümelerini, karşılıklı fayda ilkesi gereğince Batılı, özellikle de Amerikan firmalarına yaslanarak yaptı. Batılılar maliyetleri düşürerek yüksek kârlar, Çinliler ise batı pazarlarına giriş şansı buldular, teknoloji transfer ettiler, koca bir köy olan Çin'i gelişmiş bir ülke haline dönüştürme şansı buldular. Bunu kısmen de başardılar. Çin'de refah arttı ve yoksulluk yerini orta gelir gruplarına bırakmaya başladı.
Ancak Amerika'nın bastığı karşılıksız dolarların Çin'in elinde birikmeye başlaması Amerikalılara alarm zilini çaldırdı. Çünkü bu dengesiz finansal akış bir süre sonra Çinlilere, Amerika'da istedikleri eyalette at koşturma fırsatı verebilirdi. Amerika Çin'den mal almayı sınırladı. Böylece Çin'e verdiği dolarları kendi ülkesinde tutarak, geleceğini güvence altına almaya başladı.
Amerika'nın sıcak dolarlarına alışık olan Çin firmaları ise 'Trump'ın çıkardığı ticaret savaşları' diye bilinen, özünde ise Amerika'nın finansal ve reel iktisadi, siyasi geleceğini korumaya alan bu hamle ile nakit sıkıntısı çekmeye başladı. Bunun üstüne gelen salgın ise firmaları daha da zora soktu.
Çin baskıcı bir parti yönetimine sahip. Demokrasiden uzak her ülkede görüldüğü gibi orada da finansal veriler açık ve kesin değil. Ancak Çin firmalarının borçlu yapısı iktisatçıların gözünden kaçmıyor.
Bakınız Çinli firmaların temerrütleri aslında 2020'nin ilk üç çeyreğinde %20 düşüşle 85,1 milyar yuan (13 milyar usd) oldu. Bunda hükümetin verdiği Pandemi desteklerinin rolü büyük ancak şirketler bu desteklere rağmen sallanmaya devam ediyor.
ABD de darbe yer
Üst düzey bir yonga üreticisi olan Tsinghua Unigroup Co. Kasım ayında 1.3 milyar yuan yerel tahvilini temerrüde düşürdükten sonra, anaparayı 450 milyon dolarlık tahvil için geri ödeme yapamayacağını açıkladı.
Temerrüt riski sadece bu firmada değil, Alman BMW ile bağlantılı bir otomobil üreticisi olan Brilliance Auto Group Holdings Co. ve AAA kredi derecesine sahip devlet şirketi Yongcheng Coal & Electricity'de de görüldü. Şirket tahvil ihraç etmesine rağmen temerrüde düştü.
Bazı görüşler, Çin devletinin sahip olduğu rezervlerin bu yangını önlemeye yeteceğini iddia edebilir. Ancak sorun bu temerrüt yangının hem Pandemi hem de Amerikan politikaları nedeni ile önümüzdeki dönemde daha da yayılacak olmasıdır. Konuyu açarsak, yeni başkan Biden Çin'in Amerikan pazarlarını istila etmesine yeniden geçit verecek kadar saf biri değil. Yani yazının girişinde de belirttiğimiz Trump politikası çılgın bir başkanın fikri değil, aslında Amerikan devletinin kendisini koruma refleksi idi ve bu durum devam edecek. Ettikçe de Çin firmaları temerrüde düşecek. Çünkü FED'den Çin'e döşenmiş, dış ticaret üzerinden geçen dolar hattı artık kapanmıştır.
Diğer bir nokta ise Çin'in 3 trilyon dolarlık rezervine karşı, üstünde oturduğu bono piyasasının (borçlanma piyasasının) büyüklüğünün tam 15 trilyon dolar olmasıdır. Dolayısıyla Batı piyasalarına girişi artık eskisi gibi kolay olmayacak bir Çin'in, o muhteşem! rezervlerine dayanarak atacağı hava çok kısa sürebilir…
Bazılarımız, 'Amerika da bu işten darbe yer' diyebilir. Evet Amerika'da firma maliyetleri artarak enflasyonu yukarı çekebilir. Ancak verimlilik, teknoloji ve küresel pazarlar Batılı firmalardan yana avantajlar olduğu için bu etki sanıldığı gibi dramatik sonuçlar doğurmayacaktır.
Pandemi sonrasında 2021-2022 yıllarında Çin Borsalarında sert düşüşler, zincirleme bir temerrüt dalgasının piyasalar tarafından itiraf edilmesi anlamına gelecek. Kısacası Çin sıkışmış durumda ve karşısında sert bir rekabete hazırlanan Avrupa ve Amerika var. Bu durumda Çin kazandıklarının bir kısmını geri vermek zorunda kalacak. İşin sonunda Çinli firmaların küresel sisteme borsa ve bankacılık kanalı ile ihraç ettiği küresel bir temerrüt krizi göreceğiz. Bu krize en hazırlıksız yakalanacak ülke ise tabi ki Türkiye gibi borçla dönen ülkeler olacak. Zira %13 ile aldığı borcu ödeyemeyip tekrar %20 ile yapılandıran firmalar ve bunun oluşmasını hazırlayan bir yönetim varken büyük bedeller ödenecek olması şaşırtıcı olur mu?