Çin rüyasının sonu mu?
Çin, dünyanın geçmişte merkeziydi. Verimli ve savunmasız topraklara sahipti. Sıkça Orta Asyalı fatihler tarafından işgal edildi, fatihler derin Çin kültürü içinde eridi gitti. Çin her zaman hızlı bir şekilde kendini toparladı ve dünyanın en önemli üretim merkezlerinden birisi oldu.
Bu durumun istisnası Avrupa’nın Çin’i batıdan değil doğudan, karadan değil denizden dışa açmasıydı. Bu sefer gelenler Orta Asya’dan gelenler gibi kendilerinden daha alt seviye medeniyete sahip de değildi üstelik. Çin, 100 yıl boyunca Batılıların sömürgesine uğradı. Çinliler buna “100 Yıllık Büyük Aşağılanma” dedi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Çin, iç savaşla sarsıldı. Komünistler, Batı’nın desteklediği Milliyetçileri yendi. 30 yıl ağır ideolojik çalkantılı bir dönemden sonra Çin, komünizm görünümlü kapitalizmiyle dışa açıldı. Sonrası ekonomik anlamda peri masalı gibi geldi. Çift haneli büyümeler ve dünyanın fabrikası denilen Çin ortaya çıktı. Üretim yeniden dünyanın merkezine Çin’e kaydı.
Diğer taraftan, Batılı demokratikleşme analistlerinin gözünde refahın, kişi başına düşen gelirin artışıyla Çin’in demokratik standartlarının da yükselmesi, hatta belirli bir seviyeden sonra ya demokrasi ligine yükselmesi ya da kazanımlarını yavaş yavaş kaybetmesi tartışmaları sürdü. Bu literatür, Çin’in 10.000 doların üstüne çıktığı kişi başı gelir, anında ya açılacağını ya da açılmayarak geri düşeceğini öngörüyordu. Neticede Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkmak, sadece ekonomi ile değil aynı zamanda siyasetle de ilgili olacaktı. Bu başarılamazsa, Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkılamayacak, ülke ivme kaybedecekti.
***
Çin, ekonomik atılımlarına uygun demokratik atılımları yapamayınca adım adım geri gitmeye başladı. Bu geri gidiş oldukça uzun bir geri gidiş olacak. Çin ekonomik olarak yine büyük bir güç olacak ama insanları tarihte olduğu gibi genel olarak yoksul kalacak.
Çin’in değerleri bizim gibi ülkeler için de “Acaba?” dedirtmişti. Bu acabayı bizim gibi ülkeler olarak Sovyetlerin büyük ekonomik atılımında da demiştik. Bu acaba, “Otoriter bir modernleşme ile ekonomik atılımları yaparak dünyanın birinci sınıf devletleri ligine çıkabilir miyiz?” idi. Hatta ülkemizde daha birkaç yıl önce Türkiye Ekonomi Modeli ilan edilirken “Çin de böyle büyüdü” dendi.
Gelinen noktada Çin, tekliyor. Savunduğu değerler de gelişmekte olan dünyada teklemeye başladı. Gelecek hâlâ Pasifik’te ama Çin, önce ekonomi yerine önce siyaset diyerek oyunu yanlış kurguluyor.
Çin artık, dünya ekonomisinde birincil güç olmaktan ziyade ikincilliğe kendini yazgılıyor. Dünyadaki yumuşak gücünü de eriterek.