Büyük bela yaklaşıyor!
Yaşam alanını, refah seviyesini, iktisadi gelişimini, siyasi bağımsızlığını korumak için her ulus mücadele etmek zorundadır. Bu mücadele, ortak çıkarların bir araya getirdiği muazzam büyüklükteki güçlere karşı da verilebilir. İşte böyle bir durumda hayati olan konu, ülkenin bu duruma iktisadi ve siyasi olarak hazır olup olmadığıdır.
Bugün Kafkasya'dan Suriye'ye, Akdeniz'den Meriç'in batı kıyılarına kadar yaşadığımız birçok ihtilaf mevcuttur. Bu çatışma alanlarında büyük devletlerin alacağı tavır ise işlerimizi kolaydan zora doğru çevirebilir.
Batı blokunun ana güç odağı olan ABD'de seçimler iyice yaklaştı. Burada Demokrat aday Biden'ın kazanması demek, Türkiye'nin siyasi, jeopolitik risklerine ek olarak ekonomik sıkıntıları da gündeme getirebilir. Zira Biden ABD'de Türkiye aleyhine oluşturulan tasarıların mimarlarından birisidir. Geçen yıl bolca tartıştığımız ve kuru olumsuz etkileyen CAATSA yaptırımları, bir kamu bankası ile ilgili açılan davalar Kasım'daki seçimden sonra buzdolabından çıkarılabilir. Bu da Türk ekonomisine yeni bir dış şok yaşatabilir.
Ne kadar hazırız?
ABD'nin CAATSA veya AB'nin olası Akdeniz gerekçeli ekonomik yaptırımlarına ne kadar hazırız? Size üç güncel veri ile cevap verelim:
1-Hazine ve Maliye Bakanlığı 30 Eylül'de 'Türkiye Brüt Dış Borç' rakamlarını açıkladı. 2001 yılında brüt borcumuz 113,5 milyar dolarla toplam üretimin (GSYH) %56,1'i iken, şimdi 421,8 milyar dolarla GSYH'nin %56,8'i olmuş. Yani durum 2001'deki büyük kriz şartlarından daha kötüye gitmiş. Borç yapısına baktığımızda özellikle son iki yılda kamu borcunun 163 milyar dolarla, Merkez Bankası borcunun ise 19,6 milyar dolarla tehlikeli bir şekilde arttığı görülüyor.
Böyle büyük borçlarla ihtilaf alanlarındaki mücadelelerde ne kadar rahat olabiliriz?
2-TUİK Ağustos 2020 Dış Ticaret İstatistikleri'ni açıkladı. Buna göre Ocak-Ağustos döneminde ihracat %12,9, ithalat %1,2 azaldı. Bu durum dış dünyanın 'Pandemi' gibi sıkıntılı dönemlerde ürettiğimiz düşük teknolojili mallardan kolaylıkla vazgeçebildiğini göstermektedir. Ancak esas sıkıntı ise şu: "Ocak-Ağustos döneminde dış ticaret açığı %69,9 artarak 19 milyar 426 milyon dolardan, 33 milyar 4 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2019 Ocak-Ağustos döneminde %85,8 iken, 2020 yılının aynı döneminde %75,6'ya geriledi."
Yani rezervleri eriten dış açık artmaya devam ediyor. Kasaya geçen yıla göre daha az döviz giriyor. Bu da kurların yükseleceği anlamına geliyor. Kur artışı ise dışa bağımlı ekonomide enflasyon demek, fakirlik demek, işsizlik demek…
3-İstanbul Sanayi Odası PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) verileri imalatla ilgili güvenilir verilerdir. Endeks firmalarla yapılan ankete dayanır. 50 eşik değerdir ve üzerindeki rakamlar beklentilerin olumlu olduğunu, eşik değerin altına kaydıkça da sıkıntıların belirdiğini gösterir. Raporda Ağustos'ta 54,3 olarak ölçülen manşet PMI Eylül'de 52,8'e geriledi. Aylık olarak rakamın gerilemesinden ziyade rapordaki "Türk lirasındaki değer kaybının yansıması olarak enflasyonist baskılar güçlendi" ifadesi gelecek aylardaki enflasyon tehlikesinin Sanayi Odası tarafından da tasdiklendiğini göstermektedir.
Özet olarak büyük belalar yaklaşırken ekonomide ve iç siyasette bunları göğüslemeye ne kadar hazır olduğumuzu devleti yönetenlerin sorgulaması gereklidir. Rakamlara makyaj yaparak, içeride algı savaşı verip muhalefetle didişmek yerine sorunlara gerçek çözümler bulunmalı, olası çatışmalara şimdiden hazırlık yapılmalıdır.