Buğra Atsız’a Diyanet’in cevabı

Dr. Buğra Atsız, 27 Haziran 2011’de çıkan “İlim adamı, ilim kadını” başlıklı yazımda geçen dinî ifadelerle ilgili aynı gün bir e-posta göndermişti. Dinî mesele olduğu için cevabı Diyanet İşleri Başkanlığıından aldım. B. Atsız’ın tenkidini ve Diyanet’in cevabını, araya girmeden, veriyorum. Yarın benim başka bir cevabım olacak.


Önce Dr. Buğra Atsız’ın e-postası:
Son makâlenizde “Kur’ân-ı Kerîm, bütün insanlığa indirildiğine göre, kadın-erkek ayrılmamıştır.” gibi bir cümle kullanmışsınız. O zaman soruyorum:
1- Kuran bütün insanlığa indirilmiş olsaydı İbrâhim, 4te, ’Kendilerine apaçık anlatabilsin diye her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik’der miydi? Bütün peygamberler her nedense hep Sâmî ırktan çıktığına göre Slavlar, Cermenler, Lâtinler, Türkler vs. adamdan sayılmıyor mu demek oluyor bu?
2- En’am, 92: “Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan Mekkelileri ve etrafındakilerini uyaran mübârek kitaptır.” Açıkça Mekke ve etrafındakileri uyaran dendiği hâlde bütün insanlığa indirilen kitap demek neyin nesi çok merâk ediyorum. Kur’ân-ı Kerîm, bütün insanlığa indirildiğine göre Berlin yâhut Moskova Mekkenin banliyösü mü oluyor ve neden oradakiler müslüman değil?
3- Şûrâ, 7: “Ey Muhammed, böylece şehirlerin anası olan Mekkede ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için, sana Arapça okunan bir kitap vahy ettik.” Burada da sarih olarak Mekke ve çevresi denilirken bu bütün insanlık palavrasına başvurmağa ne gerek var. Kur’ân-ı Kerîm, bütün insanlığa indirildiğine göre demekle müslümanların konuştuğu hiçbir dili bilmeyen gayrı müslimler birdenbire hidâyete mi ereceklerdir?
Herkesi câhil sanmaktan ne zaman vaz geçeceksiniz? Kaldı ki ilim adamı, ilim kadını meselesi hakkında yazı yazarken Muhammedin Araplara tebliğinden başka bir şey olmayan lâf kalabalığına ne gerek var? (...)

***


Diyanet İşleri Başkanlığının cevabı:
1. Kur’an’da adı geçen peygamberlerin belli bir coğrafyadan çıkmış olması, başka coğrafyalarda yaşayan farklı ırk ve kavimlere peygamber gönderilmediğini göstermez. Nitekim Kur’an her ümmete bir peygamber gönderildiğini bildirmektedir. (Yunus, 10/47; Nahl, 16/63) Hz. Peygamber (s.a.v) de 124 bin (bir rivayete göre 224 bin) peygamber gönderildiğini ifade etmiştir. Ancak bunların hepsinin adı Kur’an’da zikredilmiş değildir. “Andolsun, senden önce de Peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var.” (Mü’min, 40/78) ayeti bunu ifade etmektedir.
2. Bütün ilahi kitaplar gibi Kur’an da Allah ile kullar arasında bir mesajdır. Bu mesaj insanlara peygamber adı verilen seçkin insanlar aracılığı ile ulaşacağına göre, indirilen kitabın dili öncelikle o peygamberin; dolayısı ile onun, içinde yaşadığı toplumun dili olmalıdır. Çünkü kaçınılmaz olarak bu mesajın ilk muhatapları onlardır. Bu bakımdan, Kitabın ilk muhataplarının dili ile indirilmesi bir zorunluluktur. Bu durum, söz konusu mesajın yerel nitelikte olacağı anlamına gelmez. Nitekim Kur’an bir yandan, “Mekkelileri ve Mekke etrafındakileri uyaran Arapça bir kitap” (En’am, 92, Şûrâ, 7) ifade ederken diğer taraftan mesajının evrensel olduğunu, onu tebliğ eden peygamberin bütün insanları muhatap aldığını vurgulayan ayetlere de yer vermektedir:
Mesela “Bu Kur’an, bütün insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür.” (Âl-i İmran, 3/138), “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe, 34/28) ayetleri bunlardandır.
Öte yandan Kur’an mesajının evrensel olduğunun göstergelerinden biri de onda yer alan pek çok hitabın evrensel nitelikte olmasıdır. Mesela,“Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.” (Nisa, 4/174),
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (Yunus, 10/57) ayetleri ve benzerleri bu gerçeği açıkça ortaya kaymaktadır. (Ayrıca Bakara, 2/21, Bakara, 2/168; Hucurat, 49/13; Nisa, 4/170 ayetlerine bakılabilir.)
Kur’an’ın temel özellilerinden biri de, ele aldığı konuların çok kere belli paragraflar bütünü içinde verilmeyip çeşitli sure ve ayetlere serpiştirilmiş olmasıdır. Aynı konuyu işleyen farklı yerlerdeki ayetler arasında hem birbirini açıklama, hem de konu bütünlüğü açısından sıkı bir ilişki vardır. Bu bakımdan bir ayeti anlamaya çalışırken, öncelikle o ayetin başka ayetlerle olan bağlantı ve anlam ilişkisinin dikkate alınmaması yanlış sonuçlara ulaşılmasına sebep olur. Bu bakımdan Kur’an’ın konularının kendi bütünlüğü içinde bağlamından koparılmadan ve ön yargısız olarak ele alınması önem arz eder.

Yazarın Diğer Yazıları