Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Bu üslup bizi yukarı taşımaz

Varkey Foundation tarafından yapılan araştırmanın sonucuna göre, dünyanın en itibarlı başlıca meslekleri, sırasıyla, doktor, avukat, mühendis, öğretmen, polis memuru, hemşire… Bildiğiniz üzere, Türkiye''de de mesleklere algı bu yönde. Benzer araştırmalar benzer sonuçları Türkiye''de de ortaya koyuyor ama araştırma gerekmeksizin çocukluktan beri aklımıza kazınan, kazıtılan meslekler bunlar.

Ancak yine de Türkiye''de son yıllarda algı biraz değişmiş durumda. Eğitimdeki niteliksel değil niceliksel hedefler nedeniyle adım başı açılan üniversiteler sonucu, sayılarının fazlalaşması ve işsizlik oranlarının artmasıyla, mühendislik ve avukatlık mesleklerinin itibarı ne yazık ki azalmış durumda. Neticede, Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın artık alıştığımız üslubuyla durumu özetlediği gibi, "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok" ya(!).

Öğretmen, polis, hemşire, akademisyen zaten düşük maaşlarıyla verilen emeğin ve yorucu mesainin karşılığının alınmadığı meslekler…

Yine niteliğin değil niceliğin ön planda olduğu ve sağlık sistemindeki övünç kaynağının "hastane sayısı"nda bulunduğu şu dönemde, üniversite sınavında en yüksek puanla girilen tıp bölümü de itibarsızlaştırılmadan nasibini aldı. Şimdi de onlar, alışılan üslubun yöneldiği taraftalar: "Gidiyorlarsa gitsinler!"

Üslup, büyük sorun

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, "Cumhurbaşkanımızın konuşması ve tavrı kendine hastır. Halk diliyle konuşur" diye açıkladı durumu ancak durum bu kadar basit değil.

Zira, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ''ın mantığının almadığı sorunun cevabı dahi burada. Bozdağ, Sağlık Çalışanlarının Hukuken Korunması Sempozyumu''nda anlamakta güçlük çektiğini söyleyerek, hekime ve sağlık personeline nasıl öfkelenildiğini ve şiddet uygulandığını sordu ya; işte bu öfkenin ve şiddetin arkasındaki sebepler arasında sağlıkçıların itibarsızlaştırılması, memnuniyetsizliğini dile getiren herkes gibi onların da "öteki" olarak gösterilmesi, öfkenin körüklenmesi ve ülkenin Cumhurbaşkanının doktorların karşısında bir taraf olması yatıyor.

Özetle söyleyeceğim şudur: Siyasetçilerin dili, topluma yansır. Bizdeki gibi "aya yol yaptığına" dahi inanılacak fanatiklikte bir siyaset anlayışında, siyasetçilerin dili toplumu yönlendirir. Ya suça ya iyiliğe… Ama mutlaka yönlendirir. Siyasetçilerin popülist yaklaşımları toplumu iyiye yönlendirmeyi değil, nefrete yönlendirmeyi hedeflese de bu ileri vadede herkes için bir kayıp oluşturacaktır.

Zira, yıkıcı bir dilin kimseye faydası olmaz.

Cumhurbaşkanlığı makamına yakışan dil, uzlaşmacı ve sorunlara çözüm odaklı yaklaşan yapıcı bir dildir.

Yapıcı tavır eksikliği

Hemen hemen her hafta sağlıkçılardan, şartlarının zorluğuna ve emeklerinin karşılıklarını alamadıklarına dair sitemlerini içeren, seslerini duyurmamızı talep eden mailler alıyorum… Tüm bu sorunları çözmek için oturup konuşmayı tercih etmek yerine, sağlık sistemindeki yanlışlara bir yanlış da siyasetçilerin üslubuyla ekleniyor.

"Çiftçinin hali ne olacak?" diyen çiftçiye "Ananı da al git" diyen siyasi dilin yönettiği politikaların sonucu bugün çiftçinin ve tarımın hâli ortada. "Giderlerse gitsinler" tavrı da doktorlara ve sağlık sektörüne yaramayacak ve bundan her vatandaş etkilenecek, tıpkı tarımın bitmesinde olduğu gibi.

Dahası, ülke gerçeklerinden uzak bir yaşam süren yöneticilerin halk için "yeterli" buldukları değildir insanca yaşamanın ölçütü.

TÜİK açlık sınırını 4,152 TL, yoksulluk sınırını 15,000TL olarak açıklarken, sosyal devlet ilkesi gereği de siyasal iktidarın temel gayesi, kimseyi yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm etmeme olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları